Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir kereden bir şey olmaz

İsyanım, neredeyse tüm yazıların kaynağıdır. Bazen isyanımla beraber öfkemi görüyor ve bana eşlik ediyorsunuz. Bazen de bu yazıda olduğu gibi, isyanıma hassas duygular eşlik ediyor. Öznesi olanı gücendirmeden, mümkün olduğunca yanlış anlaşılmadan kendimi anlatmak istiyorum. Yine de yanlış bile olsa, anlaşılacaksam, ben varım.    İnsan güçlü gibi görünen zayıf bir canlı olduğundan kanması ve kandırılması kolaydır. Öğrenme alışkanlığa, alışkanlık da bağımlılığa rahatlıkla dönüşebilir. Öncelikle bağımlılığa genel anlamda bir bakalım. Bağımlılığın maddeye (tütün, alkol ve uyuşturucu) ve davranışa (teknoloji, kumar, alışveriş, seks, yemek, ilişki) yönelik çeşitli türleri var. Bağımlılık en geniş anlamda, özgür irade (en azından öyle bir şey varsa) ile karşı gelemediğimiz, kendimizi engelleyemediğimiz ve zarar verici şey olsun. Tekrar eden ve sürekliliği olan her şeye bağımlılık diyebilir miyiz? Elbette hayır. Bağımlılıktan bahsetmek için keyif alınan şeye çok sık maruz kalmaya gerek yoktur.

Ucuz bir orospusun

Birinin kalbini kırmak istediğiniz zaman ne yapıyorsunuz? Ne yapıyorsanız, o'sunuz.  Kusurlarını, eksikliklerini, etnik kökenini, mesleğini yüzüne vurur, onun için yaptıklarınızı sayar veya ağız dolusu cinsiyetçi küfürler sıralarsınız.  Tanıdıklarınızı kırmak, tanımadıklarınıza göre daha kolay ve etkilidir. Tanışık insanlar birbirlerinin eksiklerini ve hatalarını bildikleri için daha doğru şeyler söyleyebilir ve sert gerçekleri yüzlerine vurabilirler. Tanımadıkların söylemleri ise hassas bir an'a veya konuya denk gelmedikçe, bir kulaktan girip diğerinden çıkabilir. Aslına bakarsanız belaltı vurmak ve kalp kırmak oldukça basittir. Kötü sözler, iyilerine göre daha rahat sarf edilir. Toplum öğretileri gereği övgü, saygı, sevgi ve müteşekkirlik içeren ifadeler daha az kullanılır.  Kötülük için çaba harcamanıza gerek yoktur; o hep yüzeye iyilikten daha yakındır. İnsanın doğuştan iyiye eğilimli olarak doğduğunu gösteren akademik çalışmalar var. Düşünceme göre iyiye meğilli doğan insa

Benden değilsen onlardansın

İnsanın varoluşundan beri, ben ve öteki ayrımı vardı. Kim oğlum bu ''öteki''? Niye herkes onla savaşıyor? Tanım olarak, ''ben'' olmayan tüm insanlar, ötekidir. Bir grup insan için düşünecek olursak da ortak zevk, duygu, düşünce beslemediğimiz bir diğer gruba denir. Sosyal canlı olan insan, diğer insanlarla bir arada yaşar. Başlarda insan tehlikeden korunmak için bir diğerine muhtaçken, zamanla arkadaşlık, akrabalık, sosyal gruplar vs. ile bir arada kalır oldu. Acılar kadar zevkler ve gruba aidiyet hissi de bizi birbirimize yakınlaştırır. Aynı duyguları yaşadığını düşündüğümüz insanlara istemsiz bir merhamet ve yakınlık hissederiz. Bu, aynı zamanda gerçekleri söylediğine şahit olduğumuz insanlar için de geçerlidir. Genelde ihtiyaçları karşılamak veya beraberce ortak duyguyu yaşamak için (ağlamak, sevinmek, slogan atmak, saldırmak, hayatta kalmak vb.) insanlara -özellikle de- bize benzediğini düşündüğümüz insanlara yaklaşırız. Kimse birebir şekilde özne ol

Kötü bişey demedim ki

İyilerin ödüllendirildiği, kötülerin cezasını bulduğu; herkesin hak ettiğini yaşadığı tek yer masallardır. Birkaç kötü karaktere rağmen masalın sonunda, herkes sonsuza kadar mutlu yaşar. Gerçek dünya ise masallara göre çok daha karanlıktır. Türlü saçmalık, entrika ve adaletsizlik vardır. Her ne kadar bazıları öyle olduklarını düşünse de kadınlar prenses, erkekler prens değildir. Öptüğümüz kurbağalar insana dönüşmez, üstelik siğil bulaştırırlar! Kısa boylu insanlar vardır fakat onlara cüce demeyiz. Kuaföre gidip yüksek bir ücret karşılığında kaynak yaptırmazsanız saçınız, kuleden aşağı sarkıtacak kadar uzamaz. Hadi kaynağı yaptırdınız, kuleyi de buldunuz diyelim, o saç o prensi taşımaz.  Çocukları gerçek dünyanın içinde masal anlatarak büyütüyoruz. Gerçekler o kadar korkunç ve can acıtı ki, onlardan olabildiğince uzak kalsınlar istiyoruz belki de. Kendimizce iyi bişey yapmak ve hayal güçerini geliştirmek için yapay ve pembe hikayeler anlatıyoruz. Erkan Can'ın Pamuk Prenses 2'de

Tabii abazanlar yüzünden götünüz kalkıyor

Bu yazının başlığı ''beni diğer abazanlarla karıştırma'' da olabilirdi fakat kullandığım başlık bu konudaki favorim.  Önceki yazılarımda kadın ve erkek olmanın zorluğundan bahsetmiştim. Kadın olarak var olmayı, var olmaya çalışmayı geniş perspektifte anlatmaya kalksam inanın, bu yazılar bu kadar kısa ve keyif verici olmazdı. Yine de bir yerlerden başladım ve yavaş yavaş devam ediyorum. Bu sefer neredeyse her gün duyduğum bir cümle hakkında yazmak istedim ''tabii size yazan abazanlar çok olduğundan götünüz kalkıyor. Normal böyle şımarık olmanız, cevap vermemeniz.'' Şimdi beraber bakalım: acaba kalkık, güzel götümüz abazanlar yüzden mi kalkmış ve kalkmaya devam ediyor? Öncelikle güzel kadın olmak demek, daha çok rağbet edilmek ve dikkatleri üzerine çekmek demek. Bu durumun iyi yanları olduğu gibi kötü ve saplantılı yanları da var. Herhangi bir kurumda/durumda işini halletmek/çözmek isteyen iki kadın var diyelim. Bedenen -görece- çirkin, daha az dikkat çek

Ben yanlış anlamadım sen yanlış ifade ettin

Doğduğumuzdan beri kendimizi çok farklı şekillerde ifade ediyoruz. Bu ifadeler içinde (yabancı dil bilmesek bile) vücut dili, en evrensel olanı. Vücut diline ek olarak çıkardığımız çeşitli sesler ve tepkiler, duyguları ve dertleri anlatmaya yardımcı oluyor. Kahkaha her yerde gülmek anlamına geliyor mesela. İrkilme korku, ağlamak hüzün/mutluluk, bağırmak/haykırmak öfke ve acı...  İletişimi farklı kanallar ile sağlasak da en temelinde, anlaşmak için bazı gereklilikler var. Örneğin, doğru anlatmak ve anlamak için sağlıklı/çalışan bir beyin şarttır. Sağlıklı bir kendilik algısı için sinyaller doğru bölgelere gitmeli ve algılar açık olmalıdır. Aynı zamanda patolojiler, mesajları ve uyaranları yani dünyayı olduğu gibi değil, çarpıtılmış şekilde anlamlandırmaya neden olacağından, iletişimi oldukça güç hale getirecektir. Sağlıklı bir iletişimden, dolayısı ile sağlıklı bir insandan bahsedebilmek için dış dünyadan gelen mesajları doğru okumak, iç dünyada (zihinde) muhakeme edip doğru şekilde ifa

Sanal arkadaş

Arkadaşlık başlı başına karmaşık bir konuyken bir de sanal versiyonu var. Eskiden arkadaş aramak oldukça zormuş. İnternet geliştiğinden beri arkadaş bulmak şüphesiz daha kolay hale geldi. Peki bunların ne kadarı gerçek arkadaş?  Yokluk her şeyin başlangıcı dostlar. Yokluğa/yoksunluğa düşen insan arayışa giriyor. Çevresindekilerden sıkılan veya farklılık arayanlar, internetin sonsuz kuyusuna el feneriyle girmeye karar veriyor. Kuyu karanlık ve uçsuz. Arayanın mevlasını da belasını da bulduğu gibi, her kim ne arıyorsa, doğru kanallar aracılığı ile onu buluyor. Arkadaşlık adı altında sevgili veya partner arayanlar bir kenara dursun, bu arkadaş bulma mevzusu nasıl gerçekleşiyor? Az arkadaşınızın olduğunu düşünüyor veya farklı bir çevre edinmek istiyor olabilirsiniz. Çoğu insan hep aynı çevreden insanlarla vakit geçirmekten yakınır ve farklılık ister. Günümüzde internet üstünden arkadaş bulmak yüzyüze arkadaş bulmaktan daha kolay. Arayışta olan da arkadaş aramaya online toplanan bir gruba,

Arkadaşım olur musun?

Var olduğumdan beri üzerine düşündüğüm arkadaşlık konusunda nihayet yazmaya karar verdim.  Arkadaşlığın kesin bir tanımı yok. Sınırları belli değil, akışkan, değişken ve komik olanı, biz hissetmeden tek taraflı da gerçekleşebiliyor. Yaşam boyunca nasıl arkadaş ediniyoruz, biraz buna bakalım.  Bebekler /yaşı küçük çocuklar, birbirlerine ''arkadaş olalım mı?'' diye sormazlar. Oyun odaklıdırlar ve oyun sırasında uyumlu oldukları kişilerle arkadaş olurlar. Uyumsuzları eleyip onlarla oyun oynamayarak arkadaş çevrelerini oluştururlar. Hatta istemedikeri çocuklarla oynamaya zorlanırlarsa ağlarak tepki verirler. Çocuklukta arkadaşlık yine oyun çevresinde fakat başlangıçta soru onayı ile gerçekleşir: ''Şey ben de oynayabilir miyim? Arkadaş olalım mı?'' Yine de belirgin gruplaşma ilk buralarda başlar. Grubun/çetenin belirli kuralları vardır ve gruba yeni gelen kişinin bu kurallara uyması beklenir. Oyun için gerekli materyal kiminse, genelde grup içinde onun kural

Sen de benim bildiğim erkeklerden olma

Kadınları, kadın öznesini kullanmayan queer biri olarak anlattım. Sıra geldi erkeklere... Aslına bakarsanız kadınları savunuyorum. Erkekleri ise, kadınlardan daha çok! Erkek tanımı için TDK, yetişkin adam, bay, er kişi tanımını kullanıyor. Günlük dil kullanımında bizler kız-kadın ayrımında olduğu gibi ayırıcı bir ifade kullanmıyoruz. Küçük erkek-büyük erkek giye bişey yok. Erkek, bildiğin erkek işte. Fakat burada farklı bir sorun karşımıza çıkıyor: Oğlan kim? Adam kim? Oğlan, eski ifadelerde yetişkin erkeklerin seks ihtiyaçlarını giderenler için kullanılan bir tanımdı. TDK da bile -hala- cinsel bakımdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapık erkek şeklinde güncel bir tanım var. ''Adam olmak''tan başlayalım. Adam olmak, sokak jargonunda sözünün eri olmak, sağlam-güvenilir biri olmak anlamına geliyor. Peki neden birine insan ol veya güvenilir ol demiyoruz da adamlığı baz alıyor ve oraya davet ediyoruz? İfade ne olursa olsun, kişinin güvenilir olmasını veya kırılgan/hassas b

Ben senin bildiğin kadınlardan değilim

Son yıllarda bazı kelimeleri daha çok duyar olduk: kadın, kadın hakları, kadın cinayetleri, feminizm...  Mümkün olan her yerde sesleri çıkana kadar bağıran ve bir şeyler anlatan bu kadınlar ne diyor, neyin savaşını veriyorlar ve ben, neden bildiğiniz kadınlardan değilim?  TDK'da kadın, erişkin dişiye verilen ad olduğundan önce sıkça tartışılan ve hala kafalarda soru işareti olan kadın-kız ayrımına bakalım. Eski dilde kızlık zarı ''bozuk'' olmayan -ki bu bozukluk olayı da başlı başına tartışılması gereken hastalıklı bir kelime- veya henüz ''halası gelmeyen'' (regl görmemiş) dişiye kız, kızlık zarı ''bozuk'', regl görmüş veya evli olan dişiye ''kadın'' deniyordu. Cehalet işte. Allahtan gün geçtikçe beynini daha fazla kullanan insanlar, toplumsal cinsiyet ve feminizm konularında daha fazla düşünür ve konuşur oldu da kız-kadın arasındaki farkın ve tanımlamaların bu şekilde olmadığını insanlara anlatır oldular. İkinci popül

Öfke ve gürültü

Evin içinde, sokakta ve iş yerimizde; nerde olursak olalım gürültü hayatımızın her yerinde. Uyumamıza, dinlenmemize, müzik dinlememize izin vermiyorlar. Birbirine bağıranlar, çığlık atan çocuklar, korna ve inşaat sesleri, maç yayınları, yüksek sesle müzik dinleyen kırolar... Şehrin içinde ses, asla bitmiyor.  Bu insanlar neden bağırıyor? Ne söylüyorlar da duymuyoruz?  Olağan şartlarda insanların gürültü yapmasının birçok sebebi var. İstediklerini yaptırmak için, istedikleri olmadığında, seks yaparken, eylem sırasında slogan atarken, sinirlendiklerinde, canı yanınca, işçilik yaparken ve en önemlisi de seslerinin duyulmadığını düşündükleri zaman bağırır ve gürültü çıkarırlar. Bağırmadan sakince konuşabilmek, hatta tartışabilmek bir medeniyet göstergesidir. İnsan olarak çileden çıktığımız anlarda bile sakin kalmak ve çevreye zarar vermemek, sağlıklı olan bir erdem. En ilkel halimizle, dürtüsel şekilde camı-çerçeveyi indirmek, kendimize veya karşıdakine zarar vermek ve sürekli bağırarak öf

Yaşın geldi evlen artık

Blogumun ilk yazısı evlilikle ilgiliydi. Bana sorsanız öyle özel olarak seçip de yazmadım. Yazmak içimden geldi ve yazmaya başladım. Bugün de yazma listemde onlarca konu varken, yine evlilik hakkında fakat farklı bir perspektifle yazacağım. Ne kadar reddetsem de sosyal baskıyı oldukça hissettiğim bir dönemdeyim. Oldukça karmaşık bir olgu olduğundan evliliğin öncesi, sırası ve sonrasında fazlaca dinamik var. Konu bitmez yani. Bugün zorlama evliliği ele almak istedim. Bizim millet bu evlilik konusuna çok meraklı. Evlendirmeye de düğüne de bayılıyorlar!  Yaşam döngüsü içerisinde kadın okulunu, erkek askerliğini bitirdikten sonra ''hadi evlen'' ısrarları zirveye çıkar. Zaten ergenlikten beri ''ne zaman evleniyorsun/var mı biri?'' şeklinde ekilen soru tohumları, bu zaman diliminde yoğunlaşır ve hasatı beklenir. Aileler için çocuklarını evlendirmek adeta kutsal bir görevdir ve bu görevi layığı ile başarmak isterler. Evlilik yaşı gelene, üstüne vazife olan-olma

Ya meraktan ya meraktan

Çok meraklı bir toplumdan sesleniyorum sizlere. Niye bu kadar meraklıyız?  İnsan ilk doğduğunda sürekli şaşkın şaşkın etrafı izlerler. Yemek yerken farklı ses ve görüntüler, yemek yemesini kolaylaştırır. Belirli oyuncaklar ile bilişsel ve motor becerileri gelişir. Bir şeyleri keşfetmeye aç ve açıktırlar çünkü önlerinde bilinmeyen koskoca bir dünya vardır. Elleyerek, çoğu zaman da keşfetmek istedikleri şeyleri ağızlarına sokarak neyin, ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Zamanla bu merak güdüsü ailenin sorulardan sıkılması veya eğitimsizliği ile azalır. Aile ''o ne, bu ne, neden?'' gibi sorulara olumsuz tepkiler verir ve bunu gören çocuk sorulardan yavaşça vazgeçer. Merakı desteklenmek yerine söndürülen çocuk daha az soru sormaya başlar. Ergenler de malum her şeyi biliyorlar. Siyasete apolitik olarak büyütülen ergen, haliyle kolay kolay felsefe ile de ilgilenmez. Var oluşa dair sorular ilgisini çekmez, pek merak da etmez. Ta ki biri ilgisini çekene kadar. O zamana kadar ilg