Kayıtlar

sol tarafta bir arşiv var :)

Sen de benim bildiğim erkeklerden olma

Kadınları, kadın öznesini kullanmayan queer biri olarak anlattım. Sıra geldi erkeklere... Aslına bakarsanız kadınları savunuyorum. Erkekleri ise, kadınlardan daha çok! Erkek tanımı için TDK, yetişkin adam, bay, er kişi tanımını kullanıyor. Günlük dil kullanımında bizler kız-kadın ayrımında olduğu gibi ayırıcı bir ifade kullanmıyoruz. Küçük erkek-büyük erkek giye bişey yok. Erkek, bildiğin erkek işte. Fakat burada farklı bir sorun karşımıza çıkıyor: Oğlan kim? Adam kim? Oğlan, eski ifadelerde yetişkin erkeklerin seks ihtiyaçlarını giderenler için kullanılan bir tanımdı. TDK da bile -hala- cinsel bakımdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapık erkek şeklinde güncel bir tanım var. ''Adam olmak''tan başlayalım. Adam olmak, sokak jargonunda sözünün eri olmak, sağlam-güvenilir biri olmak anlamına geliyor. Peki neden birine insan ol veya güvenilir ol demiyoruz da adamlığı baz alıyor ve oraya davet ediyoruz? İfade ne olursa olsun, kişinin güvenilir olmasını veya kırılgan/hassas b

Yenil, daha iyi yenil, en iyi sen yenil

Doğduğumuzdan beri öğrendiğimiz şeyler beynimizi şekillendiriyor. Kişiliğimiz, karakterimiz dolayısı ile davranışlarımız günden güne oluşuyor ve değişiyor. İnsan, parçalardan oluşan bir ''ben'' halini alıyor. Bu benlik algısı doğumdan beri kendimizde var olan bir şey mi yoksa kendini bilme yaşıyla mı geliyor tam emin değilim. Bunun için başta Kohut olmak üzere kendilik ve benlik algısıyla ilgilenen çalışmacılara bir bakmak gerekir.  ''Bir ben var ki benim içimde: benden öte b enden ziyade Bir sen var ki senin içinde: senden öte s enden ziyade'' Her gün değişim içindeyiz; hücrelerimiz, beynimiz, işin sonunda kendimiz değişiyoruz. Organların (zarar görmezse) belirli bir zaman sonra yenilendiğini biliyoruz. Kötü alışkanlıklar -özellikle- tütün, uyuşturucu, alkol ve stres, beyni ve dolayısıyla vücudu kötü etkilerken, sağlıklı beslenme, tatmin edici ilişkiler, spor ve yeterli uyku, bizlere iyi geliyor. Aslında oldukça basit bir sebep-sonuç dengesinden bahsetm

Yalnızım, tek başına değil

Uzun süren depresif bir dönemden sonra, merhaba! Tek başınalık sizi korkutur mu? Yalnızlık ve tek başınalık arasındaki fark nedir? Kimsesizlik ne peki?  Tek olmayı tercih eder misiniz? Gerçekten yalnız kaldığınız oldu mu hiç?  Satırlara sevgili Akon'un Mr. Lonely şarkısını anarak başlıyorum. Hoş, İbo da ironik bir sitemle ''yalnızım dostlarım'' demiş zamanında ve ikisi de farklı kültürlerden olmasına rağmen aynı noktada buluşmuşlar. Bir de Kafka'nın ''kalabalıklar içinde yalnızım'' muhabbeti var ki, birçok kişi hala bu sözün ekmeğini yiyor.  Üzerine düşüneceğimiz kavramlar arasında sanıyorum en abartılanı ve romantikleştirileni: yalnız olmak. İşin dikkat edilmesi gereken tarafı, yalnızlığın bir his, oluş hali olduğu. Doğduğumuzdan beri yakın/uzak çevremizde tonla insan olmasına rağmen zaman zaman kendimizi yalnız hissederiz. Bu kelime hem bir alanda tek olduğumuzu belirtmek için hem de etrafımızda insanlar olsun/olmasın nasıl hissettiğimizi ifade

Beni yalan atmaya mecbur bırakma

Kabaca bakacak olursak insan neden yalan atar?  korktuğundan başkalarını kırmamak veya kendinin kırılmamasını istediğinden kontrol kaybı yaşayacağını düşündüğünden dışlanmak istemediği veya utanç verici duruma düşmek istemediğinden masum olduğunu düşündüğünden yalanın gerçek olmasını arzu ettiğinden eksikleri örtmek istediğinden arzu ettiği şeyi gerçeklerle elde edemeyeceğini düşündüğünden veya patolojik yalancı olduğundan yalan atar diyelim İnsanlar bir şekilde; küçük, büyük, renkli vs. yalan atar. Peki yalan atmasına gerek gördüğü sorunu ortadan kaldırmaya çalışır mı? Yalana zemin hazırlayan durumların üstesinden gelmek, onları değiştirmek için uğraşır mı? Peeh! Yalan atmak her zaman daha kolay değil mi?  Doğrularla yüzleşemeyen insan yalan atar ve bu yalan, iki taraflı gerçekleşir; söyleyen, önce kendine yalan söyler, dinleyen de yalana tanıklık eder. Örnekteki gibi söz verip de yalan söylenmediği için sözünden dönenleri düşünelim. Eğer birisi sırf ''işi görülsün'' d

Enerji vampirlerini kucaklayın

Biraz yağmurlu/kapalı havaların yetkisine dayanarak biraz da yaşam sevincinin kaybolmasını konuşmuşken, bir de buraya bakalım: enerji vampirleri! Çevrenizde ulaşabildiğiniz en yakın kişisel gelişim kitabına uzanın. Kitabın herhangi bir yerinde, mutlaka ''enerji vampiri'' veya buna benzer sıfat taşıyan insanlardan uzak durmanız gerektiğinin uzun uzun anlatıldığı bir bölüm bulursunuz. O kitaplar yardımıyla kendini geliştirmeyi hedefleyenlere, olumsuz insanları çevresinden uzaklaştırması öğütlenir. Okey. Hadi biz de öyle başlayalım! Önce enerji vampiri kardeşi tanıyalım. Buna isim bulurken öyle aman aman bir yaratıcılık sergilememişler. Enerjiyi emcükleyen kimse demeyi tercih etmişler. Enerji vampirleri hepimizin hayatında, hemen hemen her yerde karşımıza çıkar. Gündüzleri etrafta gezebilir, kutsal sudan veya sarımsaktan korkmazlar. Neşeyle uyandığınız bir günün ardından bordo bereli kıvamında sizi bulur ve derdini anlatmaya başlarlar. Öyle bir anlatmaya başlar ki, anlattı

Yaşama sevincini yitirmek

İnsanlar bir süredir içinde sönen ışıktan, yaşama sevincinin  sönmesinden/azalmasından bahsediyor. Hoca da durur mu, yapıştırıyor yazıyı. Bu konu depresyonla karıştırıldığı için inceden oraya değinerek başlayalım.  Depresyon, yani majör depresif bozukluk beyni etkileyen, biyolojik ve sosyal sebeplerden meydana gelebilen, çeşitleri olan psikolojik bir rahatsızlıktır. Gündelik hayatta çok rahat şekilde ''depresyondayım yeaa'' desek de, asıl tanı belirtilerinin en az 2 hafta sürmesi ve uzman tarafından konulması gerekir. Öyle ha diyince girilen, ha diyince çıkılan bir şey değil yani. Her depresif veya melankolik duygu hali, depresyonda olduğumuz anlamına gelmez. Bununla birlikte yaşam sevincini yitirmek ve depresyon arasında umutsuzluk, çaresizlik, hayattan zevk almama, ilgi kaybı, boşluk hissi gibi birçok ortak semptom görülse de ikisini birbirinden ayırmak önemlidir. Şimdi yaşama sevincini yitirmek için, önce kişinin içinde bu sevincin olması gerekir (of tespite gel.) Ya

Seni cesaretinden dolayı tebrik ederim

Bir şeyi cesur kılan şey nedir? Kime neden, ne zaman cesur etiketini koyarız? Korkanın çocuğu olmaz mı cidden? Cesareti, cesaret yapan şey, diğer insanların belirli bir eylemi/hareketi bu şekilde isimlendirmesidir. Cesaret ve korku birbirine bağıl kavramlar; korkunun olmadığı bir yerde cesaretten de bahsedemeyiz. Temelleri genelde ailede atılır. ''Aman yavrum şunu yapma, bunu yapma başına bir şey gelir'' diye büyütülen çocuk kendi iç dünyasından ve dış dünyadan korkarak yaş alır. Düşe kalka büyüyen, dışa dönük olmaya heveslendirilen biri ise akranlarına göre daha atak ve deneyim sahibidir. İnsan bilmediği şeyden korkar. Hayatın farklı dinamiklerini deneyimlemezsek, onlardan korkarız. Büyüdükçe, içimizde merak duygusu da yoksa, hayata daha korkak veya olması gerekenden daha çekinik şekilde devam ederiz. Deneyim, özgüveni arttırır ve yeni keşifler için kişinin motive olmasını sağlar. Klinik çalışmalar bize özgüven eksikliği çeken çoğu kişinin, çocukken ailesi tarafından d

Yıllar sonra geleni neyleyim?

Feridun Düzağaç balımın da dediği gibi ''şu doğru zaman, doğru yer hikayesi...'' İnsanlarla ilişkilenirken en önemli şeylerden biri maalesef ki, zaman. Yani kişinin, kendi hayatının neresinde olduğuyla ilgili olan zaman dilimi. Yaşadığımız hayat gel-gitlerle dolu. Bazen yeni insanlar tanımaya açıkken, bazen bırak yeni insan tanımayı, hayatımızdaki insanlara bile tahammül edemiyoruz. Yeni insan tanımaya açık olduğumuzda da bazen uzun süreli, ciddi bir ilişki istemiyor, bazen de aşkın/sevginin peşine düşüyoruz. Bu tarz ilişkileri seçerken hayatımızın neresinde olduğumuz ve neye, ne kadar açık olduğumuz önemli bir belirteç görevinde.  Gençliğinin baharında, her denk gelenle yatmak isteyen, tipi düzgün birini düşünelim. Ciddi bir ilişkiden çıkmış veya bu tarz romantik/uzun süreli ilişkilere inanmıyor olsun bu kişi. Böyle bir dönem içindeyken kafada sadece seks/takılmak varken ciddi bir ilişki yaşamak isteyen süper birisiyle tanışsa bile romantik ilişkilenme kurma olasılığı

Kadıköy ol biraz abi, bi sal

Bilime sonuna kadar inan biri olarak, bugün yüzümü biraz evrene dönüyorum. Her boku rasyonelleştirip, akıl-mantık düzlemine oturturken arada akıl ötesi yerlere de bakalım derim.  Anksiyete bozukluğu (özellikle yaygın anksiyete bozukluğu) hemen hemen herkeste ve her yerde görülüyor artık. Hep bir şeyler için endişeliyiz, gerginiz, koşturuyoruz, çabalıyoruz... Kendimizle ayrı, sevdiklerimizle ayrı, iş ve çevre ile ayrı uğraşıyoruz. Her yeni değişkene uyum sağlamak, şartları revize etmek, problemlerle mücadele etmek gerekli. Hayatın yükü yeterince ağırken, bir anda ortaya çıkabilen maddi ve sağlık sorunları da cabası...  Sakin, tahmin edilebilir, görece daha sınırlı bir hayat, muhtemelen daha az kaygı anlamına gelirken, büyük şehirde, kalabalık bir çevrede yaşamak o kadar çok uyarıcıya, ani uyana maruz kalmak, haliyle de daha yüksek bir kaygı durumunda bırakır bizi. Şaşırtmayan bir sonuç doğrultusunda, ne kadar karmaşık hayata sahipseniz bu karmaşa süprizlere, sürprizler de uyum sağlamaya

Her şey güzel giderken, ne oldu şimdi?

Durduk yere sorun çıkaran tipler, tiplerimiz...  Düşünce her zaman eylemden önce gelir. Eylem durduk yere oluşmaz, sadece düşünce sonrasında gün yüzüne çıkar. Bu sebepten aldatma önce kafada başlar ya, neyse. İlişkilerde sorun yaşamak kadar olağan başka hiçbir şey yok. Sorundur bu; çıkar, çözülür, aşılmaya çalışılır. Sorun aşılırsa, ilişki devam eder. Aşıl(a)maz ise yalanlarla, aldatmayla, sorunların halı altına süpürülmesiyle devam eder veya daha mantıklı bir şekilde, sonlandırılır. Yazılarımda düzenli şekilde bahsettiğim açık iletişim duygu, düşünce ve isteklerin açık yüreklilikle ve deneyimlerin hemen akabinde dile getirilmesiyle ilgili. Siz partnerinize, partneriniz size açık olur ve ilişki tatlı tatlı devam eder. Ardında hinlikler, kalp kırıklıkları, soru işaretleri olmadan devam eder hem de. Taraflardan biri bile kafasında soru işareti varken ilişkiye devam ederse, zamanla o soru işareti/leri büyür ve ilişkiye zarar verir. Durumun en güzel örneği ''meyhane/temcit pilavı.&

İyi veya kötü insan olmak

İnsana dair tanımlamalar yapmak diğer konulara nazaran pek kolay sayılmaz. Hem oldukça soyut hem de duruma/değişkene göre farklılık göstereceği için anlatırken dikkatli olmak ve çerçevesini iyi belirlemek gerekir.  İyi ve kötü insanı anlatmadan önce insan olmayı/olabilmeyi tanımlayalım. İnsanın tanımı fiziksel ve bilişsel meziyetlere sahip canlı olmak değildir. Ders kitaplarında buna benzer ifadeler yer alsa da daha derin düşünelim. Böylesi özellikler insana dairdir fakat insan olabilmeyi tanımlarken eksik kalır. Bence insan olmak, başkasının acısına kayıtsız kalmamakla ilgilidir. Nasıl ki sadece nefes almak, yaşamak değilse, beden ve biliş özellikleri taşımak da insan olmak anlamına gelmez.  İyilik ve kötülüğün saf anlamına ulaşan, açıkça tanımlarını yapabilecek bir babayiğit henüz var olmasa da, tarih boyunca bu konulara -özellikle filozoflar- oldukça kafa yormuş. Bazı çalışmalar bize gösteriyor ki, küçük yaştaki bebekler dışarıdan herhangi bir müdehale olmadan diğer insanlara yardım