Ya meraktan ya meraktan

Çok meraklı bir toplumdan sesleniyorum sizlere. Niye bu kadar meraklıyız? 

İnsan ilk doğduğunda sürekli şaşkın şaşkın etrafı izlerler. Yemek yerken farklı ses ve görüntüler, yemek yemesini kolaylaştırır. Belirli oyuncaklar ile bilişsel ve motor becerileri gelişir. Bir şeyleri keşfetmeye aç ve açıktırlar çünkü önlerinde bilinmeyen koskoca bir dünya vardır. Elleyerek, çoğu zaman da keşfetmek istedikleri şeyleri ağızlarına sokarak neyin, ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Zamanla bu merak güdüsü ailenin sorulardan sıkılması veya eğitimsizliği ile azalır. Aile ''o ne, bu ne, neden?'' gibi sorulara olumsuz tepkiler verir ve bunu gören çocuk sorulardan yavaşça vazgeçer. Merakı desteklenmek yerine söndürülen çocuk daha az soru sormaya başlar. Ergenler de malum her şeyi biliyorlar. Siyasete apolitik olarak büyütülen ergen, haliyle kolay kolay felsefe ile de ilgilenmez. Var oluşa dair sorular ilgisini çekmez, pek merak da etmez. Ta ki biri ilgisini çekene kadar. O zamana kadar ilgisini bişey cezbetmediği için merak etmediği dünya, hoşlandığı insanla beraber değişir. O'nun hakkında bişeyler öğrenmeye çalışır, o'nun sevdiklerini araştırmak için stalk yapar. 

Ben daha çok tanışırken içimizde olan meraktan bahsedeceğim. İnsanlar tanışırken önemli-önemsiz, gerekli-gereksiz her şeyi sorarlar. Ben sorularla birini tanımanın mümkün olmadığını düşünen biri olarak soruların nedenini ve cevapların neyi değiştireceğini sorduğumda ''hiiiç öylesine, zaman geçsin diye'' şeklinde cevaplar alıyorum. Bu boş soruları neden sorar insanlar? Genelde tanışırken dünya görüşü ve sohbet yerine, adeta bir anket doldurur gibi tek tek, ardı ardına ve detay sormayı seviyorlar. Bana kalsa boş boş soru soruyorlar derim. Peki dolu ve boş soru nedir? Ben genelde sorunun cevabı işlevsel mi diye bakarım. Örneğin faşistseniz ve Kürt'leri sevmiyorsanız ''nerelisin?'' sorunun bir mantığı vardır fakat değilseniz kişinin nereli olduğu pek önemli değildir ve sohbeti boş tutmamak için ''öylesine'' sorduğunuz bir sorudur. Karşı taraf ''x yerliyim'' dediğinde ''oraya gitmedim, halamlar orda yaşıyor, oraya düşüne gelmiştim'' gibi cevaplar vereceksiniz. 

Boş soru mevzusu tabii ki oldukça bireysel bir konudur. Benim boş bulduğum bir diğeri için elzem olabilir. Sohbetin ilk başlarında herkesin kendine has bir tarzı vardır. Zamanla karşısındaki nasıl sorulardan/muhabbetten hoşlanıyor anlar ve ona göre şekil alır. Fakat insanların bazıları çok meraklı. Çok fazla soru sorularlar ve inanın ki bunun hiçbir amacı yok. Kişileri sorularla tanıyacaklarına inanıyorlar fakat insanın dinamik ve sürekli değişim halinde canlılar olduğunu önemsemiyorlar. 

Normalde neyi merak ederiz? Şüphesiz ki ilgimizi ve dikkatimizi çeken şeyleri. İlgi duyunca sorular soruyor, duyu organları ile anlamlandırmaya çalışıyor ve eğer mümkünse yaparak-yaşayarak öğrenme ilkesine dayanarak deneyimliyoruz. Benim takıldığım nokta bilime, bilmeye ve dünyaya dair bu kadar meraksızken, başkasının yaşamına dair bunca merak niye? Su yolunu zaten bulacaktır. Bu kadar soru özellikle az konuşanı ve soru sevmeyeni sıkar. Ay beni sıkıyor en azından. 

Bizde argo bir söz var: insanın başına ne gelirse ya meraktan ya yaraktan gelir diye. Hayatı sorgulamayan ve sorgulamaktan korkan, yeni şeyleri keşfetmeye kapalı insanların sözüdür. Yeni olanı keşfettikçe ve ona açık oldukça beynimiz gelişiyor. Haliyle dünya görüşü ve perspektif de. İnsana yeni şeyler öğreten merak güdüsüdür. Aman insanlara tanışırken bişey sormayın demiyorum ama neyi neden sorduğunuzu kendi içinizde de sorarsanız belki cevaplar ilginizi çeker. Eğer meraklı biriyseniz sadece insanları değil, hayatın geri kalanını da merak edin. En azından yaşadığınızı hissedersiniz, işlevsel şeyler öğrenirsiniz ve elbet bir gün işinize yarar.