Yaşın geldi evlen artık

Blogumun ilk yazısı evlilikle ilgiliydi. Bana sorsanız öyle özel olarak seçip de yazmadım. Yazmak içimden geldi ve yazmaya başladım. Bugün de yazma listemde onlarca konu varken, yine evlilik hakkında fakat farklı bir perspektifle yazacağım. Ne kadar reddetsem de sosyal baskıyı oldukça hissettiğim bir dönemdeyim. Oldukça karmaşık bir olgu olduğundan evliliğin öncesi, sırası ve sonrasında fazlaca dinamik var. Konu bitmez yani. Bugün zorlama evliliği ele almak istedim. Bizim millet bu evlilik konusuna çok meraklı. Evlendirmeye de düğüne de bayılıyorlar! 

Yaşam döngüsü içerisinde kadın okulunu, erkek askerliğini bitirdikten sonra ''hadi evlen'' ısrarları zirveye çıkar. Zaten ergenlikten beri ''ne zaman evleniyorsun/var mı biri?'' şeklinde ekilen soru tohumları, bu zaman diliminde yoğunlaşır ve hasatı beklenir. Aileler için çocuklarını evlendirmek adeta kutsal bir görevdir ve bu görevi layığı ile başarmak isterler. Evlilik yaşı gelene, üstüne vazife olan-olmayan herkes ''hayırlı bir kısmet'' aramaya başlar. Eski zamanlarda özellikle teknoloji de yaygın değilken görücü usulu oldukça yaygındı. Görüucu usulünün detaylarını bilmesem de sanırım birbirine uyum sağlayacaklarını düşündükleri iki insan bişeyler içmeye ve tanışmaya yollanıyor. Evlenecek olanlar beğenirse, işler hızlı bir şekilde hallediliyor. İnsan kendi arayıp bulmadığı ve sevmediği biri ile nasıl evlenir pek anlamasam da, ülkede çiftlerle beraber aileleri de evlendiği için, ailelerin onayı, çiftin birbirini sevmesi veya beğenmesinden daha önemli. Çünkü hala, aile onayı almadığı için sevdiğinden ayrılan insan sayısı oldukça fazla. Zamanla eğitim seviyesi yükseldiği, teknoloji yaygınlaştığı ve insanlar az bişey daha modern görüşlü olduğundan artık (özellikle batıda) insanlar evleneceği insanı kendisi seçiyor. Bir kısım ise dünyada başka insan kalmamış gibi gen bozukluklarının artması için hala akrabaları ile evlenmekte ısrarlı. Görüşlere göre erkekte zenginlik, kadında memurluk evlenmek için önemli bir kriter. Aileler ilk olarak ''evi-arabası var mı?'' diye soruyor. Şimdiki gençler bu mal varlığı konusunu pek sallamasalar da bu soruların cevapları, hala, en az ailenin mezhebi ve etnik kökeni kadar önem arz ediyor. Bir açıdan mantıklı çünkü fakir olmayan ''durumu yerinde'' diye tabir edilen biri, eşini daha rahat hissettirir. Bütün bir ömür kira ödeyip, belediye otobüsü ile bir yerlere giden fertler oldukça sıkıntı çekseler de evliliğin temeli, aşk ve sevgiye dayandığından, beraberce çekilen çile bir şekilde (en azından belli bir süre) kutsal geliyor. Maddi olarak rahat bir eşi herkes ister fakat öncelik sevgi ve hoşgörü olmazsa, geriye ne kalıyor? 

İnsanların eş seçimi birbirinden farklılık gösterse de en başta bir insanın, iyi olması önemlidir. Yani kötü biriyle kim, neden evlenmek ister ki? İyi, hoşgörülü, temiz, ve anlayışlı bir eş sadece evliliği değil, hayatı da daha lezzetli ve çekilir bir hale getirir. Buna zıt olarak kötü, kıskanç, mental olarak sorunlu, tepkisel ve hoşgörüsü olmayan birini, eminim sorsak hiçkimse istemez. Peki bunca evlenen insan iyi ve süper mi? Bu kötü olanlarla kim evleniyor? Erkek kişisi madde bağımlısı diyelim. Ailesi ''helal süt emmiş'' bir kız buluyor. Oğulları ''belki düzelir'' diye ümit ediyorlar. O zamana kadar kendi yemeğini, temizliğini yapmayan, sağlıklı ilişkiler kurmayan kişiyi evlendiriyorlar. Tüm ev işlerini tek başına annesi veya kız kardeşin de işe destek olduğu evden çıkan kişinin yeni kölesi, eşi oluyor. Kölelik yine aynı, sadece insan farklı. Evde her işi kadın yapıyor, erkek de sadece eve gidip geliyor. Bir işe/mesleğe sahipse, eve para getirmeyi çok mühim görüyor ve elinde olan tek şeye, eve ekmek getirmeye tutunup kendini evin reisi ilan ediyor. Hayat zaten pahalı. Artık çoğu şey için tek kişinin maaşı yetmiyor. Allahtan kadınların da elinden her iş geliyor da onlar da iş hayatında yaşam savaşı içinde. Kadın hem çocuğa bakıyor, hem çalışıyor, hem de evin işlerine koşturuyor. Bu çabalayan kadınlara üzülmek veya hakkını savunmak için illa feminist olmaya gerek yok. Eş dediğin hayatı kolaylaştırıp keyifli bir hale getirecekken, tüm bu işlerle beraber hayat, kadın için külfet oluyor. Türkiye'de yapılan babalık çalışmaları durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor bizlere. Babalar ne ev işiyle ne de çocuğuyla ilgilenmiyor maalesef. Böylece her iş kadına kalıyor. Sırf ''annelik kutsal'' ilkesiyle birine bu kadar yüklenmek her şeyden önce insanlık haklarına aykırı. 

Evlenmek kolay. İnanın ki çok kolay. Bul birini, fotoğraf ve birkaç belgeyi kuruma ver, bas nikahı gitsin! Fakat nikahtan/düğünden sonrasını kimse düşünmüyor. Fiziksel veya ruhsal şiddettin her gün yaşandığı bir evde kendine bile bakmaktan aciz, çocuğuyla ilgilenmeyen zorba biriyle evlenmek zorunda olduğunuzu hayal edin. Her gün ayrı azap. Zaten bir kere geldiğimiz şu dünyada sevmeden evlenmişken bir de eziyet ile yaşayacaksınız. Nişanlılık döneminde sorun yaşarsanız aileler ''evlenince düzelir'' der. Evlenirsiniz ''çocuk yapın düzelir'' der. O yaşa kadar düzelmemiş birini hep düzeltmeye çalışır ve bu savaşta bitkin düşersiniz. Bir hocamızın da dediği gibi: kocayı düzeltmeye çalışmayın, düzgün koca alın. 

Herkes kendi kusurlarını bilir. Doğal olarak ailesi de çocuğunun kusurlarının farkındadır fakat bizim kültürde kusurlar söylenmez ve gizlenir. Ayrıca erkeklerin evliliği bir düzen aracı olarak görmesi de var ki, korkunç! ''Bir düzenim olsun, evleneyim artık'' der ve bu şekilde gece hayatından ve bağımlılıklarından kurtulacağını düşünür. Aslında düzen dediği şey, bekar evinde yapamadıklarını istediği saatte kendi evinde yapmasıdır. Tek yaşıyorsa yemeği ve temizliği bir kölenin ay pardon eşinin yapmasıdır. Kusura bakmayın: siz düzgün biri değilseniz, kimse sizi düzeltemez ve hayatınızı düzene sokamaz. Böyle bir hayat misyonu da yoktur zaten. Bu düzen algısı, başkasının da hayatını mahvetmekten öteye geçmez. 

Toplum evlilikle kafayı bozmuş durumda. Tüm bekarları el birliğince evlendirme derdindeler. Gizli tarikat gibi bişeyler. Şimdi can alıcı soruyu soruyorum: çevrenizde evli olup da mutlu olan var mı? Evliliği iyi giden demiyorum bakın, mutlu olan var mı? Maddi zorluk, ev işi bir de kendine özel zaman ayıramamak derken, asırlardır kadın, saçını süpürge ediyor. Erkek de evden kaçıp kaçıp kafa dinleme veya eşini çocuklarla birlikte annesinin evine gönderme derdinde. Belli zaman sonra herkes herkesi aldatıyor. Beraber kaliteli/mutlu vakitler geçirmek yok, seks hayatı tatmin edici değil. O yüzden evliler, bekarlara uyuz oluyor bence. Bekarlar istediği gibi geziyor ve mutlu diye onları kıskanıyor ve sıkıntı çeksin istiyorlar. Tarikat işte, yapar. ''Yaş geçiyor, yuvanı kur, tohuma kaçtın, çocuk yap artık'' diyorlar. Evlen, hadi evlen diye, her gördükleri yerde ısrar ediyor, evlendiğin an çocuk ne zaman diye baskı yapıyor, 2. çocuk için başında bekliyorlar. O kadar meraklı ve istekliler ki ardı ardına sordukları sorularla insanı sıkboğaz ediyor, olumsuz yanıt karşısında kendilerine fazla gelen o aklı size vermeye başlıyorlar. 

Ülkede insanlar kendi yaşam döngülerini tamamlamak ve başkalarının o hiç susmayan çenesi bi sussun diye yaşıyorlar. ''Elalem ne der?'' olayı tam bir cehennem. Her bir kişi, elalem'e olan borcunu, onların isteklerini yerine getirerek ödüyor. Haliyle kendi isteklerini değil, milletin istediklerini yaşıyor. Kimse de demiyor ki: aga, sanane? Kendi hayallerini yaşayamayan birey, bir şekilde evlendi diyelim. İçinde tamamlanmamış onca hayali varken, borçlarına borç katarak belki de hiç sevmediği biriyle evleniyor. Erkek olan arada evden uzaklaşıp kaçamak yapsa da, ''kadının yeri kocasının yanı'' oluyor. Kadının kendine özel zaman ayıramıyor çünkü kocası ''izin'' vermiyor. Sadece görev adamı olan kadın eş, hayatın içinde sıkışıp kalıyor. Ne kendine bakım yapabiliyor, ne hayali peşinden koşuyor, ne de herhangi bir istediğini gerçekleştirebiliyor. Böyle yaşayan bir kadının mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz? Sayı yeterli bir sayıya ulaşmasa da böyle zorbalık yapan hanzo kocaların sayısı oldukça fazla fakat gün geçtikçe azalıyor. 

Düzen bizi bir şekilde, bir yerlere itiyor. Toplumsal baskıyı görmezden gelip anarşist davransak bile, komşu teyzeler ''evlen artık'' demekten asla bıkmayacaklar. Herkes kendi işine baksa her şey daha güzel olacak fakat bu kafaların değişmesi biraz zaman alacak gibi duruyor. Asi veya terbiyesiz olarak nitelendirilsek de o zamana dek ''bu benim hayatım, seni ilgilendirmez'' demeye devam edelim. 


Direnin bekarlar!