Arkadaşım olur musun?

Var olduğumdan beri üzerine düşündüğüm arkadaşlık konusunda nihayet yazmaya karar verdim. 

Arkadaşlığın kesin bir tanımı yok. Sınırları belli değil, akışkan, değişken ve komik olanı, biz hissetmeden tek taraflı da gerçekleşebiliyor. Yaşam boyunca nasıl arkadaş ediniyoruz, biraz buna bakalım. Bebekler/yaşı küçük çocuklar, birbirlerine ''arkadaş olalım mı?'' diye sormazlar. Oyun odaklıdırlar ve oyun sırasında uyumlu oldukları kişilerle arkadaş olurlar. Uyumsuzları eleyip onlarla oyun oynamayarak arkadaş çevrelerini oluştururlar. Hatta istemedikeri çocuklarla oynamaya zorlanırlarsa ağlarak tepki verirler. Çocuklukta arkadaşlık yine oyun çevresinde fakat başlangıçta soru onayı ile gerçekleşir: ''Şey ben de oynayabilir miyim? Arkadaş olalım mı?'' Yine de belirgin gruplaşma ilk buralarda başlar. Grubun/çetenin belirli kuralları vardır ve gruba yeni gelen kişinin bu kurallara uyması beklenir. Oyun için gerekli materyal kiminse, genelde grup içinde onun kuralları geçerlidir: ''Top benim değil mi? Oynatmıyorum banane!'' Ergenlik bu arkadaşlık mevzusunda en çetrefilli, zorlayıcı ve zorba dönemdir. Gruba kabul, bazen belirli şartları yerine getirmekten geçer: ''Şunu/bunu yaparsan (kendini ispatlarsan) bize katılabilirsin.'' Bazen de ortak zevkler/payda doğrultusunda gerçekleşir. Gruba kabulün yanısıra, birebir arkadaşlık kurmak genelde gizli-sözel kabul ile olur. Yani vakit geçirilen kişi ile uyumlu ve keyifli zaman geçirdikçe, arada bir teklif olmaksızın, arkadaşlık ilişkisi oluşur ve bu bağ, yaşantılar doğrultusunda pekişir. Kimileri en sağlam bağların lise arkadaşlıkları olduğunu söyler fakat bazıları için hayatının en boktan dönemi lise dönemidir. Üniversite zamanları, lise ve yetişkinlik dönemlerinin ortak özelliklerini taşır. Ortak zevkler, bağımlılıklar, nefret ve üzüntüler insanları bir araya getirir ve birbirlerine bağlar. Bu dönemde arkadaşlıklar ciddi ilişkilere dönüşebilir ve evlilikle de sonuçlanabilir. Yetişkinlerde arkadaşlık ise sanırım en zor ve karmaşık olanıdır. Yetişkin birinin arkadaş çevresi zaten hali hazırda belirlidir. Az arkadaşı olan veya arkadaş bulmak isteyen biri sosyal gruplara, gönüllü çalışmalara, kurslara veya online arkadaşlık uygulamalarına katılır. Bu durumda büyüdükçe arkadaş bulmak zorlaşıyor diyebilirim. Çocukken sadece basit bir oyun, beraber bir şeylere gülmek, bir cipsi paylaşmak arkadaşlık için yeterken yetişkinlikte, arkadaşlığın içerisine bir sürü soru işareti, türlü iş çevirmeler, entrika, kaos, üçüncü kişiler, ve korkular girer ki bunlar da arkadaş edinmeyi ve arkadaşlığı sürdürmeyi zorlaştırır. Sosyal normlar gereği ne yazık ki büyüdüğümüz zaman çocukluktaki gibi birilerinin yanına gidip ''arkadaş olalım mı?'' diyemiyoruz. Sokağın ortasına geçip de bağıramıyoruz: ''Pardon benim pek arkadaşım yok da arkadaş olmak isteyen var mı?''

Günlük hayatında arkadaş edinemeyen insan, soluğu online platformlarda alıyor fakat arkadaşlık programları pek de arkadaş olmaya yönelik değil. Eskiden aile büyükleri sevgiliye ''arkadaş'' diyormuş. Yani ''konuştuğun/arkadaşın var mı?'' dediklerinde bu ''manitan var mı?'' anlamına geliyormuş. Şimdilerde biz sevgili kelimesini rahatça kullandığımız için arkadaş yerine partner, flört ya da sevgili demeyi tercih ediyoruz. Yine de bu online platformlarda gerçekten arkadaş arayanlar var. Sadece en başından özellikle tarafların yorulmaması adına, sadece arkadaş arandığının belirtilmesi gerekiyor. Böylece kimse kimseye ''ama ben seni arkadaşım olarak görüyorum'' dememiş oluyor. Hoş en başta bu ikaz söylense de insanlar yalancı ve çakal. Önce arkadaş olmak için tanışıyor sonraları ilişkiye yanlayabiliyor. Aslında buna sert bir itirazım yok çünkü zamanla ne olacağı hiç belli olmuyor. Hayat gerçek anlamda sürprizlerle dolu. Yine de kimileri ilişkinin başında friendzone (arkadaşlık sınırı/bölgesi) çizgisi çekiyor ve birine arkadaş dediyse onunla farklı bir ilişkilenme yaşamıyor. Kimileri de arkadaşından sevgili yapıp onunla evlenmeyi dahi uygun buluyor. 

Yazının başlarında arkadaşlığın başlangıç noktasında gizli-sözel bir teklif var demiştim. Biriyle görüşmeye başlıyoruz, keyifli zaman geçirdikçe onu planlarımıza dahil ediyor veya onun planlarına ortak oluyoruz. Arkadaşlık da her ilişkide olduğu gibi ihtiyaçtan doğuyor. Neye ihtiyacımız varsa, onu karşılayan insanla ilişkileniyoruz. İhtiyaç sonlanınca ilişki de sonlanıyor. Sizin de bir dönem çok sık görüştüğünüz fakat sonraları koptuğunuz kişiler olmuştur. Dönem dönem birileri bize iyi geliyor, iyi geldikçe görüşmeye devam ediyoruz -ta ki bir sıkıntı çıktığında üstüne konuşmayana, hayatlar yeni bir döneme girene veya ihtiyaçlar sonlana kadar. 

Şimdi arkadaş ve tanıdık arasındaki ayrıma bakalım. Arkadaş, samimi olduğumuz, sık görüştüğümüz, sıkıntılarını bildiğimiz ve beraber eğlendiğimiz kişi olsun. Tanıdık ise, görünce selam verip hal-hatır sorduğumuz, hayatında olup biteni pek bilmediğimiz, ortak alanlarda karşılaştığımız ve simaen tanıyor olduğumuz kişiler oluyor.

Peki arkadaşı, arkadaş yapan nedir? Öncelikle arkadaşlık bir şekilde emek ve sorumluluk gerektirir. İlişkilerin içerisinde bazı yazılı olmayan kurallar vardır. Hal-hatır sormak, önemli günlerde mesaj atmak, aramak, ihtiyaç halinde görüşmeyi; yani arayı sıcak tutmayı gerektirir. Her ne kadar bazıları buna katılmasa da arkadaş için bir şey yaptığımız zaman, yeri geldiğinde bizim için aynısını yapmasını veya karşılığını vermesini bekleriz. Diyelim ki arkadaşlıkta biz verici olan; arayan-soran, ''senin için buradayım'' mesajını veren tarafız. Böyle bir ilişki (ortada bir patoloji yoksa) çok da uzun sürmeyecektir. İlişki içerisinde bir şeyleri alıp-veriyor olmak, iyilik yapmak, yardımlaşmak -ilişkiyi bir satranç gibi hesaplayıp çetele tutmanın aksine- dinamik bir şekilde akıcı olmak, ilişkiyi besleyeci etmenlerdendir. Yine de bazıları bu arayı sıcak tutma işini önemsemez, çok uzun zaman görüşmemeyi dert etmezler. Bir araya gelince sanki o kadar zaman geçmemişçesine samimi olmaya devam ederler. Bu konuda kafam biraz karışık. Derdini bilmediğim, dert anlatmadığım, önemli bulduğum günlerde benimle iletişim kurmayan, mutlu veya mutsuz günümde yanımda olmadığı gibi bir de hastayken nasıl olduğumu sormayan birine nasıl ''arkadaş'' demeye devam edebilirim, inanın bilmiyorum. İnsanlar bazen zor şeyler yaşar. Zor zamanlardan geçenler derler ya ''dost-düşman o zaman belli olur'' diye, öyle bir dönemden geçtiğinizde bu arkadaş ilişkilerini daha çok sorguluyorsunuz. Eğer sizi beslemeyen arkadaşlık ilişkisi içerisindeyseniz, kendinize neden bu kadar özverili olduğunuzu soruyorsunuz: ''Bunun için miydi? Değer miydi? Ben onun her zaman yanındaydım...'' Bu süreçte ihtiyaçları yok sayan arkadaş ve dostları daha iyi görüyorsunuz. Sahte arkadaşları tek tek çıkarıyorsunuz hayatınızdan. Onlarla görüşmeyi kesiyor veya daha nadir görüşmeye başlıyorsunuz. Arkadaş sandığınızın, aslında alelale bir tanıdık veya daha beteri el olduğunu anlıyorsunuz. 

Sadece ihtiyacı olduğunda/işi düşünce arayan arkadaşlar size nasıl hissettiriyor? Son olarak işi düştüğünde iletişim kuran, aylarca hatta bir sene aramayan-sormayan, varlığından haberdar olmadığınız, unutmaya yüz tuttuğunuz arkadaşınız aradığında ne düşünüyorsunuz? Defalarca aramış ve mesaj atmışsınız. Görüşmek istediğinizi dile getirmişsiniz, onlar da bunu biliyor. Sebebini sorduğunuzda pişkin pişkin gülerek cevap verdiklerinde, ''yoğundum arayamadım'' yalanlarını sıralarken ya da hatasını kabul etmekten başka bir çaresi olmadığında içinizden neler geçiyor? Sadece ihtiyacı olduğu zaman mesaj atıp, arayan kişiye arkadaş diyebiliyor muyuz? Sadece işi düştüğünde birbirlerini arayan iki insana arkadaş diyebilir miyiz? 

Arkadaşlar birbirine içini açar, kalbini gösterir, bir şey aptalca olsa da oturup saatlerce gülebilirler. Arkadaşlar arasında bir şekilde birbirini kabul etmiştik vardır. Eğer içten pazarlıklı ve yalancı bir ilişki içerisinde değilseniz dostun acı söylediğini bile görür ve bunun üstüne düşünmeye değerli bulursunuz. Karşıdaki kişinin iyiliğiniz için bişeyler söylediğini bilirsiniz. Bazen başkasında kabul etmeyeceğininiz şeyleri bile hoşgörürsünüz. Saçma sapan davranırlar, saçma sapan konuşurlar buna rağmen onları olduğu gibi kabul eder ve beraber alay edip, saçma olan ne varsa ona gülebilirsiniz. Birbirinize daha anlayışla yaklaşır, şefkat gösterirsiniz. Yüklerinize rağmen, onun yüklerini sırtlanırsınız. Beraber kederlenirsiniz, ağlarsınız. Ne varsa, onu paylaşırsınız. 

Aslında arkadaşlardan beklentiniz arkadaşlık ilişkilerini doğrudan etkiliyor. Hepimiz sosyal canlılarız ve ilişkilenmeye ihtiyacımız var. Sağlıklı ilişkiler bizi besliyor ve beynimizi geliştiriyor. Sosyal destek mekanizmalarından biri olan arkadaşlık, hayatı daha keyifli hale getirir ve stres seviyesini düşürüyor. Elbette her şeyde olduğu gibi beklentiler de kişiden kişiye göre değişir. Kimisi arkadaşının aylarca onu aramasını dert etmez, kimisi de daha sık aranmak ister. Genel anlamda düşününce, arkadaşlık o kadar da zor ve yorucu değildir. Kendiliğinden dinamik ve insanı rahatlatan bir ilişki çeşididir. Arkadaşlık içerisindeyken yoruluyor, tükeniyor, zarar görüyor gibi hissediyorsanız burada bir sıkıntı var demektir. Örneğin, arkadaşlık saatlerce konuşmak anlamına gelmez. Bazen sadece sessizce oturmak bile iyi gelir insana ve bu çok değerlidir. İhtiyaç halinde birinin orada olduğunu bilmek oldukça kıymetlidir. Sağlıklı bir ilişkide zorluklar karşısında yalnız olmadığını bilir insan.''Ben buradayım, yanındayım, yalnız değilsin, ne zaman ihtiyacın olsa arayabilirsin lütfen çekinme'' demek veya bunu duymak ne iyi gelir, düşünsenize. Birine imkanlar dahilinde neye ihtiyacının olduğunu sormak, bazen sadece ''nasılsın, nasıl hissediyorsun?'' demek oldukça değerlidir. Sevdiğim bir söz var: ''Boş zamanı değerlendirdiğin değil, boş zaman yarattığın kişidir arkadaş''. Evet herkesin hayatı zor. İnsanlar yoğun. Fakat bunca koşturma içinde sevdiklerine bir ''nasılsın''ı esirgememeli, bir kahve içecek kadar vakit ayırmalı insan. Sevgiyi ve verilen değeri sadece sözde değil eylemlerle de göstermeli. Bazı bağlar kolay oluşur ama o bağı kuvvetlendirmesi veya sürdürmesi zordur. 

En güzel hazine, güzel dostlar biriktirmektir.