Öfke ve gürültü

Evin içinde, sokakta ve iş yerimizde; nerde olursak olalım gürültü hayatımızın her yerinde. Uyumamıza, dinlenmemize, müzik dinlememize izin vermiyorlar. Birbirine bağıranlar, çığlık atan çocuklar, korna ve inşaat sesleri, maç yayınları, yüksek sesle müzik dinleyen kırolar... Şehrin içinde ses, asla bitmiyor. 

Bu insanlar neden bağırıyor? Ne söylüyorlar da duymuyoruz? 

Olağan şartlarda insanların gürültü yapmasının birçok sebebi var. İstediklerini yaptırmak için, istedikleri olmadığında, seks yaparken, eylem sırasında slogan atarken, sinirlendiklerinde, canı yanınca, işçilik yaparken ve en önemlisi de seslerinin duyulmadığını düşündükleri zaman bağırır ve gürültü çıkarırlar. Bağırmadan sakince konuşabilmek, hatta tartışabilmek bir medeniyet göstergesidir. İnsan olarak çileden çıktığımız anlarda bile sakin kalmak ve çevreye zarar vermemek, sağlıklı olan bir erdem. En ilkel halimizle, dürtüsel şekilde camı-çerçeveyi indirmek, kendimize veya karşıdakine zarar vermek ve sürekli bağırarak öfkeyi yansıtmak, tedavi gerektiren sağlıksız bir davranış olarak karşımıza çıkar. Herhangi olumsuz bir durumda, olanı, hislerimizle beraber konuşabiliyor olmak önemlidir. Küsmek ve karşıdaki anlasın diye, konuşmadan öylece beklemek yetişkinler için sağlıklı değildir. Bu durum öncelikle ve en fazla insanın kendisine zarar verir. Konuşulmayanı içimize atarsak hastalık, öfke patlaması veya panik atak olarak bize geri dönecektir. 

Yaşanılanlar her zaman kolay değil. Bazen ailedeki birine, bazen patrona, bazen sıra beklerken önümüze geçen tanımadığımız birine bir şeyler söylemek isteriz. Anlam veremez, öfkelenir belki ağız dolusu küfür etmek gelir içimizden. Ne var ki süperego, zaman sıkıntısı, gelecek tepkiden çekince veya kendimizi hazır hissetmediğimiz için kafamızda hazırladığımız o konuşmayı yapamayız. Yine de bilmelisiniz ki ''içe atmak intihar.'' Konuşulmayan, yani ifade edilmeyen ne varsa içeride büyüyecek. Zaman geçtikçe öyle bir ağırlaşacak ki, o yükle yaşayamaz hale getirecek. Ben şimdi ne kadar ''hadi gidin, ne söylemek istiyorsanız söyleyin. Konuşun, rahatlayın'' desem de bunun basit bir şey olmadığının farkındayım. Yüzleşmek, zordur. Hele ki içimizde biriktirdiklerimizi söylemek daha da zor. Fakat şunu garanti edebilirim ki, yüzleştikten sonra yaşayacağınız rahatlamayı ve hafiflemeyi anlatmaya hiçbir kelime yetmez. Özellikle bilişsel davranışçı terapide konuşulmayanı çalışmak insandaki gerilimi oldukça azaltır. Ayrıca birincil ve ikincil duygular çalışıldığında öfke sandığımız duygunun korku, özlem veya sevgi olduğunu görebiliriz. Duygular maalesef ki her zaman içimizde olduğu gibi ortaya çıkmıyor. Farklı sebeplerden, en önemlisi de o an'ı gölgeleyen düşüncelerden kaynaklı olarak asıl (birincil) duyguya ulaşamayabiliyoruz. Öfke ile bağıran ve yanına yaklaştırmayan birinin korkusunu o an anlayamayabilir ve onu, gösterdiği öfke sebebiyle anlamayı reddediyor olabilirsiniz. Çok farklı hayatlar var. Bazı insanlar gerçekten çok zor şeyler yaşıyor. Bu yaşanan olumsuzluklar bir şekilde öfke veya savunma mekanizması olarak karşımıza çıkıyor. Kimse üstün bir sabra sahip değil. Karşıdaki öfke dolu bir şekilde küfrederken ''aa canım sen incinmişsin'' diyemiyoruz. Sadece anlamak için fazladan çaba gösterdiğimiz insanların içini görebiliyoruz. Tanımadığınız veya yeni tanıştığınız birinin küçük bir olaya verdiği aşırı tepkiyi düşünün. Muhtemelen verdiği o tepki sizle değil, daha önceki yaşadıklarıyla ilgilidir. Kasten olmasa da olumsuz aktarım yapıyordur. 

Öfke kaynaklarından bahsettiğimize göre gürültü olayına geri dönelim. Günlük yaşam oldukça stresli. Yolunda gitmeyen çok şey var. Konuşamadığımız mevzular var. Borçlar ve özel hayattaki zorluklar derken her zaman sakin kalamıyoruz. İnsanlar neden bağırıyor? En çok, seslerinin duyulmadığını hissettikleri zaman: ''ben burdayım gör beni'' diyor bir şekilde. Fakir semtleri düşünün. Saat kaç olursa olsun hep bir gürültü vardır. Eğlence, sohbet, kavga sebep ne olursa olsun bağıra bağıra konuşurlar. Zengin muhitlerde ise parti dışında pek gürültü olmaz. Benim anlam veremediğim ise halka açık alanlarda gürültü yapanlar. Güzel bir bahar günü parka gittiniz diyelim. Havanın tadını çıkarıyor, bulutları izliyorsunuz. Rahatlamak için ayakkabıları çıkarıp çimenlere uzanıyorsunuz. O da ne? Bir grup insan, bacağı boyutunda hoperlör getirmiş, birbirinden güncel ve remixli şarkıları ardı ardına açmaya başlıyor. Kendi sevdiği müziği herkese dinletmek isteyen bu insanların gürültüsüne çevredeki herkes maruz kalıyor. Veya güzel bir yaz gününde, zar zor çıktığınız bir haftalık tatilde, deniz kenarında uzanmışsınız. Dalgaları dinliyor, güneş kremi sürdüğünüz cildinizi güneşe teslim ediyorsunuz. Bir anda yanınıza gelen aile veya çift bağıra bağıra konuşmaya başlıyor. Ya hararetli şekilde tartışıyor ya da aileden uzakta güneşlenen enişteye laf atıyorlar. İşin kötü yanı, enişte de cevap veriyor. Çocuklar desen kendince çığlık atma oyunu oynuyor. Hissetmek istediğiniz tüm huzur, yerini olumsuz duygu ve düşüncelere bırakıyor. Halka açık alanlar sadece sizin değil, tüm insanların. Yani etrafınızda insanların olduğunu biliyor ve bunu umursamıyorsunuz. Bir derdiniz varsa, bunu çevreyi rahatsız etmeden medeni bir şekilde hallediyor olmanız gerekir. Ben huzur bulmak isterken kimsenin gürültüsünü çekmek ve bu gürültüye maruz kalmak istemiyorum. Bu yüzden sadece yetişkinlerin kabul edildiği kamu mekanlarını destekliyorum. Fakat gürültü yapan kişiler sadece çocuklar olmadığı için, yetişkinlere de bu konuda eğitim verilmesi gerekecek gibi duruyor. 

Ortalama frekanstaki bir ses hem dinleyeni, hem de sizi sakin tutar. Psikolojik olarak sağlıklı olmayan birini olur olmadık yerde bağırmasından, sizi duymamasından veya duymazdan gelmesinden, çözüm üretmek yerine sürekli şikayet etmesinden rahatça anlayabilirsiniz. Çaresi her zaman söylediğim gibi terapidir. İçindeki öfkeyi ancak terapist sağlıklı bir şekilde çalışabilir. 

Gürültü yaparken ve sanki çok ciddi bir şey varmış gibi bağıra bağıra sesler çıkarırken, yalnız olmadığınızı hatırlayın lütfen. Bir diğerine saygılı insan zaten kolay kolay gürültü yapmaz fakat insanı çileden çıkarıp sarı, ıslak tuvalet terliği ile ağzınıza vurmak zorunda bırakmayın, olur mu minnoşlar? Sabır da bir yere kadar çünkü.