Selam, tanışalım mı?

Hayatınızda kaç kişiyi tanıyorsunuz? Kaç kişiyi gerçekten tanıdığınızı düşünüyorsunuz? Birini ''gerçekten'' tanımak mümkün mü? 

Bir şeyi nasıl tanıyoruz onla başlayalım. Beyinde görmek, gördüğünü anlamak, tanımlamak/anlamlandırmak için farklı bölgeler aktif oluyor. ''Wernice ve Broca alanı'' bunlarla ilgileniyor. Bir şeyi ilk kez gördüğümüzde, görme bölgelerinde bir bozukluk yok ise önce gözümüzle sonra beynimizle görüyoruz (evet fark etmişsinizdir çok bilimsel bir cümle oldu). Görme gerçekleşince anlamaya çalışıyoruz; iç-dış özelliği nasıl, neye yarıyor, tehlikeli mi, daha önce algıladığımız şeylere benziyor mu? Duyu organları yardımı ile inceliyoruz. Beyin ilk kez karşılaştığı durumda önce tehlike durumunu sorgular. Bu, ilk kez tanıdığımız insanlarda da geçerli. Çalışmalar ilk izlenminlerimizin yüksek oranda doğru olduğunu gösteriyor. Tehlikeyi algılama çok hızlı gerçekleşir. Siz daha olayın ne olduğunu anlamadan Amigdala'ya sinyal gider ve harekete geçeriz. Gördüğümüzü anlamaya çalışırken kategorize ederek benzer şeyleri beyinde tararız, böylece anlamamız daha kolaylaşır. Bir kez gördüğümüz şeyi, yapısal bir bozukluk yoksa tekrar gördüğümüzde tanır/hatırız. Eğer öğrenme gerçekleşmişse uzun süreli hafızadan/hipokampüsten bilgiyi çağırırız. Bu işin bilimsel tarafı tabii. Bir şeyi ''tanımak'' kabataslak olarak bu şekilde gerçekleşiyor. Peki insanları nasıl tanıyoruz ona bakalım. 

İlk basamak olarak insanlarla tanışırken ''merhaba ben x, şuralıyım, bu işi yapıyorum'' gibi temel bilgiler sıralıyoruz. İletişim ilerledikçe sorular soruyor, karşı tarafın sorduklarına cevap veriyoruz. Dürüst iseniz sorulara olduğu gibi cevap veriyorsunuz. Sorunlu biriyseniz aslında olduğu gibi değil de karşıdakinin kafasında oluşturmak istediğiniz şekilde kendinizi anlatıyor ve profilinizi farklı biriymişsiniz gibi oluşturuyorsunuz. 

Daha önce hiç tanımadığınız/bilmediğiniz birisine neden yalan atma gereği duyuyorsunuz? Altında yatan asıl sebep nedir? 

Yani size dair hiçbir fikri yok, ortada yaşanan bir husumet yok ve siz yine de kendinizi farklı biri olarak tanıtınız diyelim. Sosyopat veya antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler bunu yapmayı sever, hatta bunu komik bulur. Depresif kişi ne olacağına bakmak için veya narsist kişi büyüklenmeci tavır ile karşıdakinin aklı ile oynamayı eğlenceli bulduğundan yanlış bilgiler verebilir. Kendini potansiyel olarak tehlikede gören kişi yanlış/eksik tanıtabilir. Herhangi biri de, bir sürü şey anlatıp sonra ''şakaydı ya'' diyebilir. Yani sağlıklı bir şekilde tanışmak için kişilerin mental olarak sağlıklı oluş halleri ve kendilerini size ne kadar açtıkları önemlidir. 

Birini tanımak için çeşitli sorular sorarız. Soru sorarak insanları tanıyabileceğinizi düşünüyorsanız, ne şeker! Soruların cevaplarını bildiğimiz şekilde cevaplarız. Yani kişi kendini ''öyle'' tanımladığı için bir şeyler sıralar ama iş ciddileşince veya onlarla vakit geçirdikçe, hiç de kendini anlattığı gibi biri olmadığını görürüz. Bunun sebebi nedir? Öncelikle kişiler kendilerini iyi ve güzel gösterme eğilimindedir. Ceylanı ürkütmemek için kötü ve çirkin yanlarına gizler. Çoğu insan onu sevsin/beğensin ister. Belki kendisinin kötü yanlarını görecek kadar objektif değildir veya onları dile getirecek kadar cesur değildir. İyi olduğunu zannediyordur veya öncelikle iyi yanlarını göstermek istiyor da olabilir. İnanın bana, ilişkilerdeki her hamlesini satranç gibi stratejik olarak hesaplayan insanlar var. Gerçek yüzleri zaman geçtikçe görebiliriz. Söylemler ve davranışlar arasındaki tutarlılık burada önemlidir. Niyahetinde ''ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.'' Kendini anlatan ne söylerse söylesin, davranışını gözlemleyebileceğimiz bir durumda nasıl biri olduğunu anlarız. Lafa gelince herkes esiyor-gürlüyor. İnsanları bir oturup dinlesek neler neler anlatırlar... Ağzımız var, beynimiz var. Pekala, karşı tarafa istediğimiz şeyi söyleyebiliriz. Belli etmeden yalan atabilen biriyseniz evet, karşıdaki size rahatlıkla inanır fakat iş eyleme geldiği zaman, işte orada asıl kimliğiniz ortaya çıkar. 

Kişilerin kendini ifade etme meselesi bilinçten geliyor. İnsan bazen kendinin, anlattığı gibi olmadığını biliyor bazen bilse de yanlış ifade ediyor bazen de gerçekten söylediği şeye inandığı için kendi gerçeğine ulaşamıyor. Psikolojik terapinin kişinin bilmediği ve fark etmediği gerçekleri çalışması gibi, kişiler kendinin aslında nasıl olduğunu bilmeyebilir. Bu kulağa farklı geliyor ama gerçekten kişi kendi içerisinde nasıl olduğunu anlamadığı veya bunu ifade edemediği durumlar, insanlar veya daha vahimi hayatlar var. Daha önce de demiştim: insanlar zamanla değişir. İyi ki değişir, değişmelidir de. Değişmediğini iddia eden veya değişime direnen kişi zaten mental olarak sağlıklı değildir. Biz otonom canlılarız. Çevredeki her uyaranı algılarız ve bunun sonucunda zihin yapımız değişir. Yaşamın en başından beri beynimiz (eğer kullanıyorsak) gelişir. Beyin, sürekli değişim halindedir, değiştikçe biz de değişiriz.  

''aynı nehirde iki kez yıkanılmaz.'' (su aynı su değil, sen aynı sen değilsin diyor üstad)

Birini tanıdığımızı söylediğimizde onu, o dönem boyunca tanıyoruz. Görüştüğümüz o aralıkta yani tanımaya başladığımız ve tanımayı bıraktığımız o ara dönemden bahsediyorum. Nerelere gidiyor, nasıl giyiniyor, ne dinliyor, ne seviyor, hangi yemekleri tercih ediyor, hangi konular ilgisini çekiyor, hangi kelimeleri daha çok kullanıyorsa belirli bir zaman sonra, artık tanıdığımızı düşündüğümüz o kişi, o kişi olmayacaktır. Komik ama birisi ile görüşmeyi sonlandırana kadar onunla tekrar tekrar tanışıyoruz. Tanıştığımız kişi hoşumuza giderse görüşmeye devam ediyor gitmezse aramıza mesafe koyuyor veya görüşmeyi kesiyoruz. Düşünsenize, bazen uzak durduğunuz biriyle yıllar sonra görüşmeye başladığınızda daha eğlenceli bulduğunuz için sık görüştüğünüz bir periyot olabiliyor veya eskiden sık görüştüğünüz, sevdiğiniz birisini belli bir dönem sonra gördüğünüzde ondan soğuyor ''ben seni böyle bilmiyordum'' diyebiliyorsunuz. Çünkü o kişi, ilk tanıdığınız kişi değil. Çiftlerin onca yıl sonra ''ben seni tanıyamamışım, gerçek yüzünü şimdi gördüm, seni artık tanıyamıyorum'' deme sebebi insanların sürekli bir değişim içerisinde olmasıdır. A kişisi değişirken yeni özelliklerini b'ye göstermezse ya da b kişisi, a değişirken ona eşlik edemezse o ilişkinin dinamiği bozulur. Elbette her özelliğimiz değişmeyebilir; bazıları sabit veya eski özelliklerimize paralel halde değişebilir. Kimse eskisi gibi kalmıyor. Eskisi gibi olduğunu iddia edenler veya değişmediğini söyleyenler ve değişime karşı gelenler kimlik sorunu yaşıyor olabilir. 

''Keşke seninle yeniden tanışabilsek. O gün hiç sana benzemiyordun.''

Ne doğru sorularla ne de sadece gözlemlerle kişileri tanımak mümkün değil. Çevremizdekilerle ilgili hep bir öngörümüz, önyargımız ve fikrimiz var fakat insanlar sürekli şaşırtır. Kendi bile kendi davranışını hayretle karşılayabilir çünkü her şey insanlar için. Çok farklı şeyler yaşıyoruz ve neye nasıl tepki vereceğimizi bazen biz bile bilmiyoruz. Normalde vereceğimiz tepkiyi vermeyebiliyoruz. Kendi içimizde birçok tarafımız var. Hepsi bize ait parçalar. Bu uçlarda yaşadığımız veya dengesiz olduğumuz anlamına gelmesin. Her olaya aynı şekilde tepki vermediğimiz gibi, her insana da aynı tepkiyi vermiyoruz. Modumuzla ilgili aslında. İnsanın tahmin edilebilir davranışları olması gerekir çünkü sağlıklı bir durum için tutarlı söylem ve davranış gerekir fakat makina olmadığımız için bazen duygu veya düşüncelerimiz neticesinde normalde vereceğimiz tepkiyi vermek içimizden gelmeyebilir. Bizi ''tanıyan'' insanlar bizden belirli bir davranış bekliyor diye onu göstermek zorunda değiliz çünkü önce kişinin önce kendini tanıması; ben ne istiyorum, ne hissediyorum diye içine sorması gerekir. 

Dürüst olalım. Tanıdığımız insanları değiştirmeye çalışıyoruz. Bunu en süper insan bile yapıyor çünkü insanlar tanışırken mükemmel kesilmiş iki masanın parçası gibi birleştiği zaman birbirine tam oturmuyor. Karşıdaki bize uyum sağlasın diye genelde olumsuz gördüğümüz özelliklerini değiştirmeye çalışıyoruz istemli veya istemsiz şekilde o da bizi değiştirmeye çalışıyor. Bir yandan ilişkinin içerisinde, akıştayken birlikte değişiyoruz... Olaylar çok karışık anlayacağınız. Önemli olan toksik olan kişileri fark etmek. İnsanların derdine ortak olmak ve onlarla beraber üzülmek farklı toksik insanların sizi manipüle etmesi ve hayatınızı mahvetmesi farklı şeyler. 

İnsanlar değişiyor dedik, derdimizi anlattık tamam. Asıl soru, bizde onları tekrar tekrar tanıyacak istek ve motivasyon var mı? Her seferinde kişiyi tanımak yoruyor olabilir veya toksik bir ilişkinin içerisinde debelenip duruyor olabilirsiniz. Bunun zararını fark edebilmeli ve o ilişkiyi sonlandırmak gerekir. Değişen daha doğrusu yeniden tanıdığımız kişinin ciddi sorunları varsa ve terapiye gitmiyorsa sizin de hayatınızı sorunlu bir hale getirecektir. Bu ''only good vibes'' akımını savunduğum anlamına gelmesin. İnsanlar öyle zorluklarla uğraşıyor ki çevresinde hep pozitif insanlar olsun istiyor -ki bu mantıklı bir yaklaşım değil. Uzun süre sorunlar ile uğraşan insandan pozitif olmasını/kalmasını bekleyemezsiniz. İyisi ve kötüsü ile insan var oluyor. Kişiyi hayata dahil ederken bütüncül bir şekilde kabul değerlidir. Yazının sonuna geldik, hadi yine iyisiniz. Onca şey söyledik iyi güzel de, her şey bu kadar karamsar mı? Nasıl tanıyacağız birilerini? Bence bir insanı tanımak istiyorsanız eylemlerine bakın. Uyurken, tatilde, alışveriş yaparken nasıl davranıyor, ailesi ile ilişkileri nasıl? Ayrıca komik ve küçük bir ipucu olarak, YouTube'da ne izliyor, Spotify'da dışarıya açık olmayan müzik listesinde neler dinliyor, hangi pornolardan keyif alıyor bunlara bakın derim. İnsanlar hakkında çok fazla şey öğrenebilirsiniz. Karşılaşacaklarınıza hazır mısınız bilemem. Kişi zaten kendini hazır hissettikçe açar kendini size. Siz zorla öğrenirseniz, alanına müdahil olabilir, hatta özgürlüğünü kısıtlayabilirsiniz. Her şey zamanla belli olur. 

''Onunla artık tanışmıyoruz''