Saygı duy(m)uyorum

Bu yazıda saygıdan önce, düşünce özgürlüğünden bahsetmek isterdim. Düşünce özgürlüğünün öneminden, ne içi ihtiyaç duyguduğumuzdan ve eksikliğinde neler yaşandığından... Fakat şimdilik üstünkörü geçeceğiz; Silivri soğuktur. Klasik sorularla giriş yapalım. Çocukların düşünce özgürlüğü var mıdır? Çocuklar bir şey talep ettiklerinde aileler nasıl tepki veriyor? Yetişkinler için düşünce özgürlüğü var mıdır? Neye saygı duyulur? Saygı duyulmayacak şey var mıdır? 

İnsan yavrusu bir şey istediğinde ailesinin tepkilerine denk gelmişsinizdir. Düşünmeden veya çocuğu dinlemeden talebini red ediyor, yasaklar koyuyor ve despot bir şekilde isteği direkt yok sayıyorlar. Çocuk, istediği şeyi neden istiyor, duyguları ve motivasyonu nedir bilmiyorlar. Ebeveynin talebi reddetme sebebi, sonuçların çocuğun zararına olması mı yoksa sırf ebeveyn öyle istediğin için mi? 

Küçüklükten beri aile içinde ve toplum içinde belirli kurallarla büyüyoruz. Sırf bir arada ve uyumlu yaşamak için değil, isyankar olmayalım ve daha kolay yönetilebilelim diye de kurallar konurken, pekala bireysel isteklerimize kulak verilmiyor. Bir şekilde hem özgürlüğümüz kısıtlanıyor hem de kendi alanımızda kendimizi ifade edemiyoruz. Kendimizi ifade etmek istediğimizde insanlar eleştiriyor, yargılıyor, anlamak yerine vereceği cevabı düşünüyor, haklı çıkmaya çalışıyor ve bizden üstün olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Yani gerçekten kulak verip anlamaya çalışmak yerine, tersi şekilde davranıyorlar. İfadeye ve açıklamaya izin vermiyorlar. Neyi, ne için istiyoruz, bunu isterken içimizdeki duygular neler? Buna dikkat edilmiyor ve konuşmamıza uygun bir ortam oluşturulmuyor. 

Birinin özgürlüğünü elinden alırsanız geriye ondan ne kalır? Öz haklarını yaşayamayan insan karamsar, öfkeli ve isyankar olur çünkü ifade edemediği her şey içinde birikir ve bir gün patlar. Hak ihlalini ister bireysel ister dezavantajlı/azınlık topluluklar için düşünelim. Yıllarca kendi gibi yaşayamayan insan nasıl hisseder? Nasıl yaşar? Farklı bir açıdan bakalım. Bir topluluk karşısında kendinizi nasıl ifade ediyorsunuz? Tepki çekeceğini bildiğiniz söylemlerde veya dışlanma olasılığı olan davranışlarda nasıl bir konum alıyorsunuz? Ya çekiniyor ya da riskleri göze alıp düşündüklerinizi söylüyorsunuz. Kabul edilmek adına, fikirleri kendinize saklıyor ya da karşıdakinin düşüncesine ters düşmemeye çalışıyorsunuz. Bu konuda en komik örnekler otostopçular. Sürücü hangi politik görüşe sahipse, otostopçu onu savunuyor çünkü biliyor ki eğer zıt bir görüşe sahip olduğunu söylerse yolda kalacak ve sıkıntı çekecek. Belki de kavga edecek ve zarar görecek. Koşul gereği susuyor veya yandaş olmayı tercih ediyor. Aynı durum arkadaş çevremizde de geçerli. Siz her nasıl düşünüyorsanız, düşüncenize uygun insanlarla arkadaşlık kuruyorsunuz. Facebook arkadaşları da buna dahil. Orada size benzeyen insanlar var fakat hasbelkader zıt görüşe sahip kişiler varsa da okulda veya iş yerinde, belli amaçlar doğrultusunda bir arada olmak durumundasınız/durumundaydınız. Onlarla ya mesafelisiniz ya da ortak noktalarda buluşabildiğiniz kadar arkadaşsınız. Düşünceleri bize uygun olan kişilerle arkadaşlık kuruyor veya arkadaşlığı sürdürüyoruz. Ortak paydada, zarar vermeden ve zorbalık yapmadan sohbet edebildiğimiz kadar bir aradayız. Peki bu ülkede kendini anlatan hatta en içten hislerle, mantıklı argümanlarla anlatabilen insana ne kadar saygı duyuluyor? Çocuklara çocuk olduğu için saygı duyulmuyor. İşçilere işçi diye, kadına kadın diye... Bu kadar saygısızlık varken, kimin kime saygı duyduğunu söyleyebiliriz? Derdini anlatmaya çalışan her zaman daha naif bir konumdadır çünkü doğru anlaşılmak için uğraşır. Dinleyen de yargıç konumunda, karar vericidir. Anlatan, anlaşılmak ümidi ile anlatır derdini ve dinleyenin duvarlarını geçmeye çalışır. İşin komik yanı bu ülkede her şey saygı duyuyorum denilmesidir. Söylenmesine söyleniyor da aslında saygı duyan yok. Hatta insanların saygı ile uzaktan-yakından ilgisi yok. Peki saygı duyduğumuzu söyleme gereği neden duyuyoruz? Neden bunu beyan etme gereği duyuyoruz? Söylemlere saygı duyulmasa ne olur? 

Kişiler kendini ''saygısız'' diye tanımlamak istemiyor. Yargılanmaktan korkuyor ve saygısız diye etiketlenmek istemiyor. Tamam bu kısmı anladık diyelim. İnsan her şeye saygı duyabilir mi? Yani gerçekten kendimizi zorlasak her şeye saygı duyabilir miyiz? Bunun sınırı nedir? Özel alanımızdaki ihlaller doğrultusunda düşünürsek, hangi noktada ''yeter, ben artık buna saygı duymuyorum'' diyebiliriz? Örneğin tanışmak isteyen birine istemediğinizi ifade ettiğinizde, saygı duyarım diyor. Bu saygı duyulan veya beyan edilmesi gereken bir şey midir? Yani tanışmayı istemiyor olmaya karşı neden saygı duyuyoruz? Buna saygı duymuyorsunuz diyelim, bu kabalık yapabileceğiniz veya taciz edip tanışmaya çalışacağımız anlamına mı gelir? İnsanlar alakalı-alakasız her şeye saygı duyuyor işte, sözde. İşin gerçeği insan hakları özelinde veya azınlık gruplara bu kadar saygı duyulmazken, hatta onlara şiddet uygulayıp, ölmelerini isterken hangi saygıdan bahsedebiliriz? Toplumun, toplum olarak ne başka bir topluma ne de bireye saygısı var. Sosyolojik olarak bu kadar zengin bir ülke iken insanlar hala etnik köken savaşına giriyor. Bırakın düşüncelere saygı duymayı, insana, insan olduğu için bile saygı duyulmuyor. Ne anlamayı, ne dinlemeyi ne de okumayı biliyoruz. Tek derdimiz haklı çıkmak. Anlamaya çalışmıyoruz çünkü bildiklerimizin doğru olduğuna körükörüne inanıyoruz. Karşıdaki kişi düşüncelerini ifade ederken onu duymuyoruz bile. ''Gaylere saygım var'' diyen ''ama benden uzak olsun, döverim'' diyor. Faşistler ''x grup yaşasın tabii'' derken arkasından da ekliyor ''ama burada yaşamasınlar.'' Bu durumda saygıdan nasıl bahsedebiliriz? Kişilere zarar vermedikleri, yaşamalarına ''izin verip'' öldürmedikleri için madalya mı takalım? Zarar vermiyor olmayı saygı duymakla karıştırıyor olabilir mi bu insanlar? 

Hangi hareketler saygılı hangileri saygısız bilemem/anlatamam çünkü kişinin beyanı onu saygısız bulduğu yönündeyse, o davranış/söylem saygısızdır. Kendine yapılanı veya tanığı olduğu herhangi bir şeyi saygısız bulabilir. Saygı toplumsal mı ve topluluğun neresinde, nasıl yer alır? Onları da konuşmak gerekir fakat gerçekler, saygılı olduğunuzu düşündüğünüz zıt bir olay karşısında belli olur. Ya gerçekten can kulağıyla dinleyip yargılamadan, eleştirmeden anlamaya çalışırsınız -ki bence gerçek saygı budur- ya da kişinin kendisini ifade etmesine ''izin vermezsiniz.''

Siz hangisisiniz?