İyi veya kötü insan olmak

İnsana dair tanımlamalar yapmak diğer konulara nazaran pek kolay sayılmaz. Hem oldukça soyut hem de duruma/değişkene göre farklılık göstereceği için anlatırken dikkatli olmak ve çerçevesini iyi belirlemek gerekir. 

İyi ve kötü insanı anlatmadan önce insan olmayı/olabilmeyi tanımlayalım. İnsanın tanımı fiziksel ve bilişsel meziyetlere sahip canlı olmak değildir. Ders kitaplarında buna benzer ifadeler yer alsa da daha derin düşünelim. Böylesi özellikler insana dairdir fakat insan olabilmeyi tanımlarken eksik kalır. Bence insan olmak, başkasının acısına kayıtsız kalmamakla ilgilidir. Nasıl ki sadece nefes almak, yaşamak değilse, beden ve biliş özellikleri taşımak da insan olmak anlamına gelmez. 

İyilik ve kötülüğün saf anlamına ulaşan, açıkça tanımlarını yapabilecek bir babayiğit henüz var olmasa da, tarih boyunca bu konulara -özellikle filozoflar- oldukça kafa yormuş. Bazı çalışmalar bize gösteriyor ki, küçük yaştaki bebekler dışarıdan herhangi bir müdehale olmadan diğer insanlara yardım etme (özgeci) olma eğilimdeler. Ben de insanların doğuştan iyiyiye meyilli doğduklarını, kötülüğü sonradan öğrendiklerini düşünürüm. Mevzu burdan sonra başlıyor. İyiliği ve kötülüğü bilen, öğrenen birey hayatına iyi veya kötü biri olarak devam etmeye karar verir. Özellikle ''karar'' diyorum çünkü kişi bu oluş haline bilerek, isteyerek karar veriyor. Yine de hayatımız boyunca bir tarafı seçip öylece devam etmiyoruz elbette ya da iyi veya kötüyken, arada içimizden iyilik veya kötülük yapmak gelmiyor değil. Tüm bu oluş halleri karakter, yer, zaman, toplum, ruh hali, deneyim vs. gibi çok fazla değişkene göre şekil alıyor. Bu yüzden iyi ve kötünün net bir tanımı yapılamıyor. Kime göre iyi/kötü, neye göre? 

Ben x yaparsanız içiniz rahat olsun iyi birisiniz, y yaparsanız kesinlikle kötüsünüz, z yaparsanız akıştasınız diyemem fakat örnekler üzerinden mümkün olduğunca kafamdaki tanımlarını sizinle paylaşmak istiyorum. İyi bir insan olmak, Kant'ın ödev anlayışında olduğu gibi; dışarıda belirli bir otorite figürü olmadan kendini gösterir. Size ceza veren biri yokken çöpleri çöp kutusuna atıp çevreyi kirletmemek, tuvaleti temiz bırakmak, insanlara kaba/saygısız davranmamak buna örnektir. Kimse size bir uyarıda bulunmadığında veya sonucunda ceza olmadığında bile, toplumdaki diğer insanları rahatsız edebilecek davranışları sergilememektir yani. Yardım bu konuya paralel olarak kendiliğinden gelişir. Hoşgörü ve nezaket de bunlarla aynı mahallede oturur. 

İyi insan, muhtemelen yardımseverdir de. Birinin ihtiyacına veya acısına kayıtsız kalmaz. İmkanları dahilinde kişilere yardımcı olmaya çalışır. Kötü insan ise yardımı koşullu sunar veya hiç yardım etmez. İyiyi, iyi yapan nedir, iyi olmaya nasıl karar verilir, bilmiyorum. Aileden mi öğrenilir, zamanla mı gelişir, maruz kaldıkça mı aydınlık tarafa (bright side) geçeriz? Kötüyü, kötü yapan nedir peki? Bak, bunun hakkında daha çok fikrim var. Genelde  insanlar kötülüğe maruz kaldıkça ve kazık yedikçe kötü oluyor. İnsanlara olan güvenleri zamanla azalıyor veya kayboluyor. Hem iyilik hem de yardım sergiledikleri zaman olumsuz şeyler deneyimledikleri için diğer insanları kötü ve güvenilmez kabul ediyorlar. Bu düşünceye göre diğer insanlarla ilişkileniyorlar; bu da yorucu bir şekilde kapalı iletişim kurmalarına sebep oluyor. Bir şey sormak istiyorum: diğer insanlardan hiç kazık yememiş olan var mı aranızda? Elbette yok. Yine de bunlara rağmen iyi olmaya/iyi kalmaya devam edenler var mı peki? E var. Demek ki kötü olmak, kötüye inanmak, orada kalmak için yediğimiz kazıkların pek bir önemi yok. Yeniden insanlara güvenebilmeyi başka bir yazıda anlatacağım fakat burada da yine, yeniden insanlara ve insanlığa güvenmek, buna tutunmak mühim. Dünyada çokça kötülük ve kötü insan var, kabul, peki var olan iyiliği ne yapacağız? Sırf iyilik az diye, onu yok mu sayalım? 

İyi ve kötüyü birbirinden ayıran noktalardan biri de, yapılan eylemin karşılığını beklememek. İyilik çoğu zaman karşılıksız yapılır (içten pazarlıklı değilseniz yani.) Kötülükte çıkar ve beklenti vardır. ''Örnek vermezse ölecek hastalığı''na tutulduğum için hemen örnek üstünden anlatayım. Maddi olarak sıkıntıdasınız ve acil paraya ihtiyacınız var diyelim. Etrafta maddi gücü yerinde insanlar olmasına rağmen genelde yardım edecek birisini bulamadınız. Hem paralarını kendi ihtiyaçları (özl. mallarına mal katmak) için kullanmak istediklerinden hem de ''nasılsa birisi yardım eder yeaa'' diye düşündüklerinden yardım etmezler. Komiktir ki, etrafınızda ne kadar çok insan varsa yardım alma olasılığınız o kadar düşer. Bu durum psikolojide ''seyirci etkisi'' şeklinde açıklanır. Örneğe dönecek olursam, maddi olarak yardım etme imkanı varken, sessiz hatta oldukça alakasız kalan kişi, zor durumda olduğunuzu gördükçe size seks işçiliği teklif etti ve hayat bu ya, siz de başka hiçbir seçeceğiniz olmadığı için bu teklifi kabul ettiniz. (Seks işçiliği de işçiliktir. Kimseyi yargılamak, eleştirmek, yorumlamak bize düşmez.) Bu durumda size bu teklifi yapan kişinin düzenli olarak cinsel yolla bulaşan hastalık kontrolü yaptıran, kondomu düzenli kullanan, sağlıklı ruh haline sahip, partnerine saygılı davranan biri olacağını düşünür müsünüz? Oldukça yüksek ihtimalle, yardımı seks karşılığında sunan kişi, bunu alışkanlık haline getiren, partnerini aşağılayan, beden sınırlarına saygı duymayan, daha fazla para teklif ederek farklı ve kabul etmek istemeyeceğiniz tekliflerde bulunan bir karaktere sahip olacaktır. Nihayetinde karşılıksız yardımcı olmak istemeyen, potansiyel kötüdür de. 

Bir de yakın zamanda bizzat duyduğum bir örneği paylaşmak istiyorum. Biriyle sohbet ederken konu esnasında ''ben zaten tonla vergi veriyorum, onlara (maddi durumu iyi olmayana) devlet yardım etsin.'' dedi. Devlet yardım etsin tamam da, yoksulluk korkunç boyutlara ulaşmış durumda. Edilen yardımla, ihtiyaç sahibi insan sayısı arasında dağlar kadar fark var. Kaldı ki yardım sadece maddi şekilde olmaz, bu işin gönüllülük tarafları vs. var. Birinin ihtiyacına tanık olduğunda sen yardım etmezsen, o etmezse, devlet de etmezse ne olacak? O kişi/kişiler nasıl ihtiyaçlarını karşılayacak? Yardım etmeyi insan temelinden çıkarıp, sadece sistemin bir problemi olarak görürseniz, vicdan mastürbasyonu sadece egolarınızı tatmin eder. 

İnsanların personaları vardır. İçi farklıyken, dışarıya bambaşka gösterirler/tanıtırlar kendilerini. Bunu maske olarak düşünebilirsiniz. Bu maskeleri ilk bakışta anlamak mümkün değildir. Kimsenin alnında ''ben aslında yavşağın önde gideniyim, bakma böyle olduğuma'' yazmıyor. Peki kim aslında nasıl biri, nasıl anlayacağız? İnsanlar gerçek karakterlerini olumsuzluklar karşısında gösterir. Terkedilince, sinirlenince, reddedilince vs. nasıl tepkiler veriyorsanız, tam olarak öyle birisiniz demektir. Normalde dünya tatlısı görünen fakat reddedilince karşısındakine zarar vermeye çalışan, kötü sözlerle incitmeye çalışan tiplere denk gelmişsinizdir. Ee reddedilene kadar sen iyiydin, ben iyiydim/güzeldim de, reddedince mi kötü/orospu vs. oldum? Ben aynı benim fakat red, gerçek karakterini göstermene sebep oldu sadece. 

İyi olmak, iyi kalmak kolay değil. Yine de her defasında çiçek açan ümitlerle iyiye olan inancımızı yitirmeyelim. Dünya zaten kötü. Daha fazla kötülüğe de ihtiyacı yok. Ben iyiye inanmayı tercih ediyorum. Tüm olumsuzluğa rağmen içi, kalbi güzel insanlar var. Vazgeçmeye yakın olduğumuz her noktada, umarım tekrar tekrar karşımıza çıkarlar.