Üç maymunu oynayan ahlak bekçisi

-Ön uyarı- Bu yazıda bahsedeceğim örnekler herhangi bir dinden ve ülkeden bağımsız olarak kaleme alınmıştır-

Konuya giriş yapıp sizi huzursuzluğuma ortak etmeden önce, etik ve ahlakın -her ne kadar- kitabi bilgiye uzakta deneyimlenen kavramlar olsalar da, sözlük tanımına bir göz atalım. Etik, TDK'da meslekle ilişkilendirilmiş. Anlamlarından birinde ''ahlaki, ahlakla ilgili'' şeklinde belirtilmiş. Demek ki etik ile ahlak kavramını istesek de -ki istemiyoruz- birbirinden ayrı düşünemeyiz. Sözlükte ahlak ise ''bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, huy'' olarak tanımlanmış. Burada dikkatimi çeken şey, hem zorundalığı ve kuralları hem de huyu kapsayan şekilde açıklamasının olması. Zorundalık/kural olan şey aynı zamanda huy olabilir mi? Bu soru şimdilik burada dursun. 

Ahlakın bir kısmı öncelikle aileden ve çevreden öğrenilir. Tabii çocuk aklı ile olanları sadece iyi-kötü diye ayırdıkları için, eylemlerin ahlaki boyutlarının farkında olmazlar. Buna rağmen bir davranış onları rahatsız hissettirir, göğsünde bir ağırlık oluşturursa, olanın ''iyi bir şey'' olmadını duyumsarlar. Bu ağırlık hissi, büyüdüğümüz zaman da geçerli. Olumsuz şeylere tanık olduğumuzda, duruma isim koymasak/koyamasak bile, bir şeylerin bizi içten içe rahatsız hissettirdiğini fark ederiz. O kötü, huzursuz his oradadır. Peki çocukluk döneminde dahi fark ettiğimiz ahlaki ikilemlere ne oluyor da büyüdüğümüz zaman kayıtsız kalabiliyoruz? 

Ahlaki kavramların bir kısmı çocukluk döneminde aileden ve çevreden öğrenilir dedik. Sağlıklı ortamda büyüyen çocuk, hayatın öğretilerini de aynı paralellikte deneyimler. Kadına şiddet uygulanmayan, farklılıklara saygı duyulan, hayvansever ve yardımlaşmayı hayatının bir parçası haline getirmiş bir ailede/çevrede büyüyen çocuğun yetişkinlik döneminde de aynı özellikleri taşıması, hiçbirimize sürpriz olmayacaktır. Yine de ''doğduğunuz ev kaderiniz'' değildir! Bazen ailelerin durumları (maddi veya psikolojik) çocukların sağlıklı şekilde büyümesine imkan tanıyamayabilir. Bu durumda olay çocukta bitiyor. Okuyan, araştıran ve dış dünyaya meraklı bir çocuk, yaş aldıkça, uygun olmayan bir şeyleri fark eder. Kendi ahlaki yolunu, kendi çizmeye başlar. Kişinin içinde sevgi ve merhamet varsa, ailesinin durumu da önemsizleşir.

Ahlak her ne kadar meslek ve din ile ilişkilendirilse de bu, öncelikle her şeyden bağımsız şekilde düşünülmesi gereken vicdani bir kavramdır. Hoş, vicdan kelimesinin yüzü de biraz dine dönüktür fakat bunu empati veya süperego şeklinde de adlandırabilirsiniz. Hangi ifade size daha sıcak geliyorsa onun üstünden düşünebilirsiniz. ''Uygunsuz'' bir şeye şahit olduğunuzda içinizde oluşan o huzursuzluğa odaklanmanızı istiyorum. Kendi ailesinde olup-biteni önemsizleştirip dışarıya iyi görünmeye çalışan, mahallede kim-ne yapmış diye takip eden dedikoducuları, çocuk/kadın taciz, tecavüz ve şiddetine göz yuman, sessiz kalan hatta olanların üstünü örtenleri, maddi imkanları bir başkasına yardım etmeye el verdiği halde, yardımda bulunmayan kişileri gözünüzün önüne getirin. Ortada engellenmesi, durdurulması gereken bir durum varken tepkisiz kalan, yardımcı olma imkanı varken görmeyen, duymayan, konuşmayan kişileri düşünün. Normalde ''kişiler'' yerine insanlar ifadesini kullanırdım fakat, bu durumda onlara nasıl insan diyebiliriz, bilmiyorum. 

Bu minvalde ahlakı sadece namus üzerinden tanımlamak oldukça yetersiz olacaktır. Ahlaklı insan, bir diğerinin acısına kayıtsız kalmayandır. İçi rahat olandır. Yardım isteyene yardım edendir. 

Etrafa baksak herkes namus bekçisi ve bu, çok korkunç boyutlara ulaşmış durumda. İnsanlar kendi kutsalını koruyor gibi görünseler de (ki koruyamıyorlar, en çok yine onlar zarar veriyor) kendi annesine, karısına, kızına ettirmediği lafı, sokakta bir başkasını namussuz görerek atmaktan geri kalmıyor. Kendisi namus neferi ya, dışarıda etek giyeni namusuz kabul ediyor. İş arayan, maddi zorluk yaşayan insana sırtını döndüğü halde, zorlukla mücadele eden insan seks işçiliği yaptığında, ilk önce kendisi becersin istiyor. 

Ahlak ikilemi hemen hemen her yerde. Sorun biraz da ahlakı nerede aradığımızla ilgili. Ahlakı, çocuk yurtlarında, kadına şiddet uygulandığında veya maddi zorluk yaşanan yerlerde mi yoksa komşularda, insanların giysilerinde, cinsel yönelim ve kimliklerde, bekar insanların seks hayatlarında mı arıyoruz? Cevabı biliyorsunuz, yormayın beni. Ahlak, Kant'ın da dediği gibi ortada otorite figürü yokken belli eder kendini. Kimse bakmadığında çöpü, çöp kutusuna attığınızda, sonrasında alacağınız bir ceza olmadan birine kötücül davranış şeklinizde, çıkar doğrultusunda yarar sağlayacağınız, buna rağmen doğru olmadığını bildiğiniz durumlarda, ahlak oradadır. Gayet iyi bilirsiniz. Hatta öyle iyi bilirsiniz ki içinizdeki o ses, size bağırır! 

Bu hayatta tanık durumundasınız. Olan yanlışlara ses çıkarmak, onlar için savaşmak sizin insan olarak göreviniz. Sıcacık yataklarınızda huzurla uyurken, hak savaşına girmek işinize gelmiyor, biliyorum. Karnınız doyuyor, tüm eksikleriniz karşılanıyor hatta fazlasına sahip oluyorsunuz. Her ne yapabiliyorsanız onları yapamayan, temel yaşam gereksinimlerini bile karşılayamayan insanlar var. Onlar çıkmasın aklınızdan. Açın gözünüzü. Uyanın. Acısına şahit olduğunuz insanları tek başına bırakmayın. Mücadeleye beraberce destek olursak, o artık mücadele olmaktan çıkar. İnsan olmak için, kendiniz olmak için uyanın!