Seksin keşfi ve cezalandırıcı politikası 1

(Küfür, argo ve kişileri psikolojik olarak tetikleyecek ifadeler içerebilir.)


Biliyorum, böyle bir başlığı Google'da kimse aramaz. Hatta içerisinde seks yazmasaydı, okunmazdı bile. Yine de blogumu oluşturduğumdan beri aklımda olan ve yazmaya çok hevesli olduğum bir konunun ilk kısmını paylaşacağım. 

Kadınları veya haklarını savunurken anında ''feminist'' diye damgalandığımız toplumdan sesleniyorum. Ne yazık ki yazılara başlarken bile bunun uyarısını yapıyorum çünkü insan haklarına dair bir düşüncen varsa ve bunu savunuyorsan hemen etiketleniyorsun. Sadece insan olduğun için insan haklarını savunamazsın yani! İlla bişey olmak zorundasın. ''Bitaraf olan bertaraf olur/Taraf olmayan bertaraf olur'' Kimseden değilsen onlardansın. Başkası isen düşmansın. Bu ve buna benzeyen, insanı başkalaştıran türcü ve ötekileştiren söylemler... Üzgünüm feminist değilim. Çünkü konuştuğumuz hiçbir konuya sadece kadın-erkek eşitliği üzerinden bakmıyorum. İnsan eşitliğini savunuyorum yıllardır. Sadece insan. 

Toplum olarak küçüklüğümüzden beri seksin inanılmaz kötü, korkunç ve zarar verici olduğuna dair söylemlerle büyütülüyoruz. Televizyonda öpüşenleri görünce hemen programı değiştirdiler, sokakta birbirine yakın insanları gördüğümüzde gözlerimizi zorla kapattılar/kafamızı başka yöne çevirdiler veya hepimizi leylekler getirdi... Peki cinselliğin Afrikası olan ülkemizde bu durum neden böyle?

Din temelli kısıtlanmaların olduğu toplumlarda ayıp ve yasak olan şeylerin sayısı diğer toplumlara göre daha fazla. E haliyle bilinmeyen, ayıp, yasak, günah olan şey daha çekici hale geliyor. Bu insanın doğasında var. Üstü kapalı olan şeyin içini merak ediyoruz, açık olan şeye ise bir kez göz atıp geçiyoruz. Çünkü onun ne olduğunu artık biliyoruz. Çevreyi gözlemleyip neyin ne olduğunu anlamaya çalışmak ve ona göre şekil alabilmek ilkel bir dürtüdür. Temelinde hayatta kalma iç güdüsü vardır. Bilmek de öncelikle zarar görmeyeceğimizi anlamak ve deneyimlemek anlamında, insanın içini rahatlatan bir eylemdir. Aksi halde, yasak olan şeyler veya gizem, insanlara çekici gelir. Hatta bazıları heyecan duymak için bir ömür boyunca bilinmezin peşinde koşar. Deneyime izin verilmeden büyüyen insan, kısıtlanarak belirli bir yaşa gelir. İçinde bastırdığı ne varsa, bir yerde patlar. Genelde zarar vererek veya ilk bakışta alakasız gibi görünen başka bir düşünce ile ortaya çıkar. Nefret cinayetleri maalesef buna örnektir. 


Bastırılmış bütün duygularımızın prangalı esirleriyiz. Özgürlüğe kavuşacağımız gün, içimizde ukte kalan yaşanmayanların yaşandığı, bir şekilde deneyimlendiği veya biriyle paylaşabildiğimiz o gün olacak.


Yıllarca kısıtlandığı için sanki bizden gizlenen ''şey'' inanılmaz büyük, kutsal ve ulaşıldığında bizi tatmin edecek gibi geliyor. Eskiden malum internetin ve bilgisayarın pek de yaygın olmadığı mağara zamanlarında bu bilinmeyeni, yani seksi, anca VHS kasetlerden, ansiklopediden (!) veya etrafta yaşça büyük birinden alabileceğiniz resimli/fotoğraflı yayımlardan öğrenebilirdiniz. Sağlıklı bir yol ile öğrenmediğiniz için her şekilde travma yaşıyordunuz zaten. Şimdi ise durum eskisinden daha korkunç. Yaşı küçük olan çocuk ailesinin telefonundan veya bilgisayarından pornografik imgeler görüyor, daha da vahimi buna maruz kalıyor. Seksin ne olduğuna dair en ufak bir fikri olmayan küçük insan, en sert pornografiyle tanışıyor. Büyük penisler, estetikli göğüs ve kalçalar, sert fetişler, toplu ve kirli seksler... Bunları gördükten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Çıplaklıkla bile ilk kez karşılaşan için, bunca şey oldukça ağır. Sonra zihni düşünce üretmeye başlıyor: ''hmm demek bu, böyle bişey; vahşi ve cezalandırıcı. Oradaki adam kadına/kadın adama tokat atıp tükürüyordu. Ama onun pipisi çok büyük benimki çok küçük. Ben yetersizim/değersizim. Hem annem de kadın ama o kadınlara benzemiyor./hem babam da erkek ama o erkeklere benzemiyor.'' Bu düşünce daha sonrasında ''evlenilecek/eğlenilecek'' diye insan ayrımına doğru gidiyor. 

Çevrenizde kaç kişi, cinselliğini sağlıklı olarak veya en azından travmaya uğramadan keşfetti söyleyebilir misiniz? İlk deneyimini hayvanla, akrabasıyla, komşusuyla veya seks işçisiyle yaşayanların sayısı mı fazladır yoksa sevdiği biriyle aşk yapıp, cinsel olarak aktif olmaya başlayanların sayısı mı?

Zaten sıkıntılı başlayan seks hayatı, etraftaki erkeklerin de erkekliklerini her gün ispat etmesiyle şekil alıyor. Bak, amcalara pipi göstermeye olayına girmedik bile. Erkeksin ve bunu sürekli ispatlamak zorundasın. Yoksa kızsın! Başka şansın yok. Nazik olamaz, ağlayamaz, herhangi bir şekilde feminen davranamazsın. Kaba olmalı, küfür etmeli, şiddet göstermeli, futbol sevmeli ve kızlardan bahsetmelisin. Yoksa onlardan değilsin (!) İnsana en çok kendi cinsi zulum ediyor. Cinsiyet rollerine ne kadar uyduğun ile alıyorlar aralarına. Farklı olandan ya uzaklaşıyor ya yok ediyorlar. Yaş aldıkça da tam tersi oluyor; farklı olanın peşinden koşuyorlar. Bu zorbalık üniversite çağlarına kadar devam ediyor. Cinsiyetçi bir ayrım beliriyor kafalarda. ''Erkek böyle yapar, kadın böyle yapar'' Kimse farklı davranamaz. Davranırsa dışlanır, dövülür ve hakaret edilir. Tabii bu arada LGBTİ+ olamaz kimse. Adam olsun ulan herkes!

Zaman geçer, aşk girer devreye. Bu sefer sevdiğimizin peşinde koşarız. Genelde o çağlarda platoniktir ilişkiler. Zihnimiz, duygularımız ve hormonlarımız halay çekiyordur. Sevilenle sevgili olmak için belki yıllarca bekleriz, olduktan sonra ise yine durumlar değişir. Kız erkeği öptü diye ''adı çıkar''. Hele ki seviştilerse... Erkek gider arkadaşlarına anlatır ve seks, en adi ayıp gibi dilden dile yayılır. Ne namus kalır ne ar. Kız için durum bellidir: artık patlaksın/bozulmuşsun (!) Peşinde koş, koş, elde edince zarar ver. Tanıdık geldi mi?

Yetişkinlikte de durum değişmiyor. Artık zamanımızda hiçbir şey eskisi gibi değil, herkes herkesle sevişiyor fakat nasıl? Yani nasıl sevişiyorlar diye sormuyorum, o arada insanların hayatlarında neler oluyor? Erkek farklı mecralardan kadın arıyor. Buluyor ve türlü dil dökmeleri ile onu kandırmaya çalışıyor. Doğru kelime tam olarak bu: kandırmak. Çünkü aklında olan şeyi söylemiyor ve gizliyor, yalan atmak olarak da görmüyor. ''Ee merhaba sizinle seks yapmak için tanışmak istiyorum. Evet evet bir iki posta atıp gideceğim. Yok ciddi bişey düşünmüyorum. Zaten evliyim ben'' demiyor da, ''slm güzel bayan tanışalım mı?'' diyor veya daha da güncel hali ile ''takılalım mı?'' diye soruyor. Evlilerin durumu ortaya çıktığında ise ''e sormadın ki'' diyen bile var. Ah arsızlık diz boyu dostlar.

Birlikte olunca orospusunuz, olmayınca kezban. Her şekilde şişkosunuz, burnunuz yamuk, fakirsiniz, zaten sizi hiç sevmemiş... Olayın sonu hakaretin de ötesinde, zarar vermek için bilerek ve isteyerek yapılan kötülükler ile bitiyor. Diğer taraftan insanlar ne istediğini en başta açık açık söylese durum bu kadar karanlık olmazdı. ''Kartları açık oynamak'' diyorlar ya hani, evet kartlar açık olmalı her zaman. Hayatın her alanında neyi istediğini söylemek ve düşünce paylaşmak çok önemli. Ama olur mu? Ucunda seks var. Ceylanı ürkütmeden her ''verenle'' yatmak lazım. 

Erkekleren bahsediyorum, biliyorsunuz...

Reddedildiklerinde hakaret ediyorlar. Bela oluyorlar. Çekip gitmeyi bilmiyorlar. Öldürüyorlar. Sevgili olma vaadiyle kandıran mı dersin, alkol veya diğer maddelerle uyuşturup insanların bilinçleri yerinde değilken seks yapmaya çalışanlar mı, taciz ve tecavüzcüler mi, seksi gizlice kaydedip internette paylaşanlar mı? Hepsi burada. Sizinle beraber otobüse biniyor, sizle birlikte çalışıyor, yüzünüze gülüyorlar. Seks için bin takla atan, onunla birlikte olana, bile-isteye zarar veriyor. Ülkenin gerçeği işte, bilin bunları! Konuşulmayan karanlık tarafı, susturulan yanı bu. Öldürülen kadınlar, zarar gören LGBTİ+ lar, şiddete uğrayan onca insanın faili orada. Kaldırın kafanızı. Görmediği sevgiyi kimseye vermeyen, bastırdığı fantezilerini hastalıklı sapkınlıklar ile ortaya çıkaran, yaşayamadığı hayatı başkaları yaşıyor diye onlardan bir ömür nefret eden, tüm güzelliklere küs, iyi olan her şeye düşman o insanlar, orada. Hayvanın ayaklarını kesen, çocuklara tecavüz eden, her gün eşine işkence edenler orada. Yanınızda. Her davranış ve sözünüz ile fark etmeden besliyorsunuz kötü olanı. Çünkü onları siz büyütüyorsunuz. İnsanın yavrusu olan insan, ailenizde yetişiyor. Saygı duymayı, sevmeyi ve şefkati sizden görüyor. Zarar vermeyi öğretirseniz o kötülükler ilk başta ve en çok size geri dönüyor. 


Primum non nocere

Önce, zarar verme!