Yalnızım, tek başına değil

Uzun süren depresif bir dönemden sonra, merhaba!


Tek başınalık sizi korkutur mu? Yalnızlık ve tek başınalık arasındaki fark nedir? Kimsesizlik ne peki? Tek olmayı tercih eder misiniz? Gerçekten yalnız kaldığınız oldu mu hiç? 


Satırlara sevgili Akon'un Mr. Lonely şarkısını anarak başlıyorum. Hoş, İbo da ironik bir sitemle ''yalnızım dostlarım'' demiş zamanında ve ikisi de farklı kültürlerden olmasına rağmen aynı noktada buluşmuşlar. Bir de Kafka'nın ''kalabalıklar içinde yalnızım'' muhabbeti var ki, birçok kişi hala bu sözün ekmeğini yiyor. 

Üzerine düşüneceğimiz kavramlar arasında sanıyorum en abartılanı ve romantikleştirileni: yalnız olmak. İşin dikkat edilmesi gereken tarafı, yalnızlığın bir his, oluş hali olduğu. Doğduğumuzdan beri yakın/uzak çevremizde tonla insan olmasına rağmen zaman zaman kendimizi yalnız hissederiz. Bu kelime hem bir alanda tek olduğumuzu belirtmek için hem de etrafımızda insanlar olsun/olmasın nasıl hissettiğimizi ifade eder. Çevrede fiziken birileri varken bile anlaşılmadığımızı, iletişim kuramadığımızı hissedersek pekala yalnız olduğumuzu düşünebiliriz. Bunu ifade edince birileri ''saçmalama, bak ben varım!'' diyebilir fakat bu ifade o an ''yanımda kimse yok'' anlamında kullanılmaz. Yalnızlık, içimizdeki hislerin yansımasıdır. 

Gelelim tek başınalığa. Tek başınalıkta çevrede pek insan olmaz. Eylemleri bir başına yapmak, çevredekileri, hayata dahil etmemekle ilgilidir. Bazen istemli bazen de istemsiz olarak ortada göt gibi kalırız. Her/çoğu işini tek halleden insanın güçlenmesi haliyle sürpriz olmaz. Kişi kendi kendine işlerini çözmeyi öğrenir. İçine döner, sorgular. Bu öldürmeyen acı güçlendirse de karşılığında kişiden birçok güzel düşünce ve inancı koparır. En zor zamanlarında tek başına olan insanları gözünüzün önüne getirin. Genelde sert ve soğuk olurlar. Yardım istemeye alışık değildir veya yardıma gelmeyene o kadar alışıktır ki sorunlarını kendi başına çözmeye meyillidirler.

Son olarak: kimsesizlik. Bu da kavramlar arasında en acı ve en dramatik olanıdır herhalde. Kimsesizlikte ciddi ciddi etrafta insan yoktur çünkü kimsesizlik yetim olmaktır aynı zamanda. TDK, bu kelimeyi çok hoş şekilde ''içinde kimse bulunmayan'' şeklinde tanımlamıştır. Belki ne bir aile, ne bir arkadaş, ne de evcil bir hayvan... Kimsesi olmayan birinin yaşadığı zorluğu tahmin etmesi veya satırlara dökmesi de imkansızdır. 

İnsan olarak etrafımızda birileri olsun istiyoruz. Bazen herkesten tiksinip, nefret etsek de bizi aynalaması, düşünceleri paylaşması ve duyguları birlikte yaşamak için bir diğerine ihtiyaç duyuyoruz. İstek değil, ihtiyaç harbiden. Paylaşım yapmak, aktarım yapmak; en temelde iletişim kurmak beyne iyi geliyor, haliyle daha iyi hissetmeye sebebiyet veriyor. Bazı insanların çevresi korkunç derecede kalabalık. Peki bunca insan yalnızken, o insanların çevreleri nasıl oluyor da o denli kalabalıklaşıyor? İşin gerçeği, herkesle sohbet edebilen, herkesin sevdiği bir insansanız muhtemelen gerçek yüzünüzü insanlara göstermeyen, düşüncelerini onlardan esirgeyen yalancı bir yavşaksınız. Böyle söyleyince kulağa hoş gelmediğini biliyorum ama insanın hayatta belli bir duruşu, değerleri olur ve hayatın içinde bu duruş ve değerlere aykırı insanlar karşısına çıkar. Herkesin suyuna gidip, kişiye göre şekil alabiliyorsanız orda bir soru işareti vardır. Çevresi kalabalık biri olarak büyümüş/yaşamışsanız çoğu zaman etrafta insan ararsınız. Tek başına sinemaya, tatile, içmeye; eğlenmeye gidemezsiniz. Belki de zamanla mutluluğu etraftaki insanlarda arayan birine dönüşürsünüz. 

Örneğin tek başına tatile gitmeyi ele alalım. Çoğu insana bu düşünce korkunç/garip geliyor. Tatilde sıkılacaklarını düşünüyorlar çünkü tek başına vakit geçirmeyi, eğlenmeyi, keşfetmeyi bilmiyorlar. Belki de kendilerinden kaçıyorlar. Normalde içimden yalnızlığı övmek gelse de objektif olmaya çalışıyorum. Bir şeyleri tek başına yapmanın keyfi olsa da, sıkıntılı tarafı da çok. Aklınıza bir şey geliyor, kimseyle paylaşamıyorsunuz, etrafta sizi büyüleyen güzelliklere şahit yok, fotoğraf çeken veya denize girerken eşyalara göz kulak olacak kimse de yok falan... Ama aynı zamanda tartışma, anlaşamamazlık yaşadığınız, ortak plan yapmak zorunda olduğunuz, kafa dinlemek istediğiniz anlarda saçmalayan biri de yok. Canınız ne isterse onu yapabiliyorsunuz. 

Genelde yalnız veya tek başına olduğumdan bu kısma övgüler düzmek istesem de ben bile yalnızlığı tercih etmem. Sevdiğim bir söz var: ''Tek başına değilsin, artık ben varım, yanındayım.'' Bu sözün altında sorunların ağırlığını birileriyle paylaşmak, acının hafiflemesi gizli. Nasıl anlatsam? Bir derdiniz var ve birileri sizinle birlikte dertleniyor, empati kurmaya çalışıyor, kendine dert ediniyor ve onu çözmeye çalışıyor. Siz de tek olmadığınızı hissediyor, daha az strese giriyorsunuz çünkü biliyorsunuz ki sizi düşünen, önemseyen biri var. Bağ kurulmuş ve siz somut şekilde onu görebiliyorsunuz. Sıkıntıyla birlikte çözümü adına adım attıkça bağ daha da güçleniyor ve birlikte büyüyor ve güçleniyorsunuz; enfes!

İnsanın yalnızlığı iki şekilde karşımıza çıkıyor. İlki, kendini yalnız hissettiği, çevresine kendini kapattığı ve iletişimi reddettiği yani kendisinin seçtiği yalnızlık. Buna ''tercih edilen yalnızlık'' da deniyor. Kişinin, kendisiyle vakit geçirmek veya insanlardan soğuduğu için bile-isteye toplumdan izole olması anlamına geliyor. İnsan bu dönemde kafa dinleniyor (her anlamda), uzaklara kaçıyor veya telefonlara yanıt vermiyor. Yalnız olmayı kendileri istiyor çünkü onu o an anlayabilecek kimsenin olmadığını, konuşmanın beyhude olduğunu düşünüyor. İkinci yalnızlık türü mecburi yalnızlık. Burada geniş çerçevede ''dünyaya isteyerek gelmeme, fırlatılma'' metaforunu da düşünebiliriz. Kişi, etrafında insan olmasını arzu ettiği halde kafasına uygun birini bulamadığı için yalnız kalmıştır. Ortada tek başına kalmamak için çaba ve arayış vardır yine de kimse bulunamaz. Bekleyiş vardır. Uzun süre anlaştığı birini bulamayan mecburi yalnız kalan kişi, bir zaman sonra tek başınalığa döner. Her şeyi tek yapmaya başlar. Başta sıkıcı gelse de her şeye alışan insan, buna da alışır çünkü alışmaktan ve zamana bırakmaktan başka çare de yoktur. (Bu kısmı nerden biliyorsun diye sormayın.)

Tek başına tatile gitmek örneğinden devam edeyim. Diyelim ki tatile gitmek istiyorsunuz fakat etrafınızda uygun arkadaşınız, eşiniz, dostunuz yok. Bu durumda ne yapacaksınız? Ya tatile gitmekten vazgeçecek ya tatile yalnız gideceksiniz. Sizi bilmem de ben kimse uygun değil diye, güzelim tatilden vazgeçecek değilim. Uygun olsalarmış banane! Şaka bir yana tercih edilen yalnızlık, insanın toparlanması açısından iyi gelse de mecburi yalnızlık pek de iyi hissettirmez. Yine de şunu söyleyebilirim: tek başına olan biri çevresine daha açık/duyarlı hale geliyor. Tanımadıklarına daha çok yardım ediyor. Her sorun tek başına çözülmüyor çünkü, biliyor. Yalnızlığı öven edebiyata bir bakın. Övgüden başka çareleri olmadığından onca afilli söz. İçten içe onları önemseyen, dertlerini dinleyen, beraber gülüp-ağladıkları birini istedikleri halde kimseyi bulamayınca ne yapsın garibim, en azından güzelleyelim diyor. İnsan dediğin, her şeye ama her şeye alışıyor. Alışmazsa delirir, bağımlı olur veya ölür. 

Diğer bir yandan, destek almak ve vermek insanı beslese de toksik bir ilişkiden bin kat daha iyi olabilir yalnızlık. ''Şimdi yanımda biri olsaydı...'' dediğiniz anlar olabilir fakat günden güne tükendiğiniz, size zarar veren bir ilişkiyi kabullenmek/sürdürmek yerine öncelikte tek başına güçlü olmayı öğrenebilirsiniz. Kendine vakit ayırmak, eğlenebilmek kendilik adına önemli bir basamak. Bazen tercihten bazen de mecburi şekillerde öğreniyoruz bunu. Kısa süre bile olsa kendinizle kalmaktan korkmayın derim. Yada kaçtığınız şey ne? Yavaş yavaş sorgulayın. Zaman çok, bir anda yüklenmeyin. Durun, dinleyin kendinizi: ''Neye ihtiyacım var, gerçekten ne istiyorum, nedir bana iyi gelen?'' Hem çevreyi hem doğayı duyun. Yeniden keşfedin içinizdeki sesleri çünkü o sesler, etraf kalabalıklaştıkça gürültüden ve kirlilikten duyulamayacak hale geliyor. Bu bir denge meselesi. Etrafınızda çok insan olmasına gerçekten ihtiyacınız var mı? Sizi fark eden, duyarlı insanların olması yetmez mi? Tek başına kendinizi kuleye de kapanmayın. Yok öyle aman ben hep yalnızım, aman kimse beni anlamayacak türküsü. Ne orada yalnızlığı karamsar şekilde kabullenmeye ne de birinin sizi kurtarmasına gerek yok. Güçlenin, manzarayı izleyin, sonra da inin aşağı ve partiye katılın.

''Gelsin hayat, bildiği gibi.''