Eee daha daha


Sohbet açamayanların dramı...

İnsanlar ile tanışıyor, konuşuyoruz. Bir yerlerde bazen konu tıkanıyor ve ilerlemiyor. O zamanlar ''ee'' diyoruz, ''daha daha?'' Bu sorunun cevabı da buna benzer ölçüde belirsiz oluyor: ''ne olsun aynı.'' Hele ki karşımızdaki bir yakınımız değilse bu soru ve cevap tamamen boşluğa düşüyor. Hiçbir amacı yok. ''Üstad ben seni tanımıyorum, ne aynı olabilir ki?'' demiyoruz haliyle, ''iyi, süper, Allah bozmasın'' gibi basma kalıp, tamamen klişe sözler ile geçiştiriyoruz.  Peki cidden, biz bu boş sohbeti neden yapıyoruz?

İnsanlar konuşur; kimi az, kimi çok, kimi çok daha fazla. Muhabbet etmeye başlarken karşıdaki insanın öz geçmiş ve deneyimlerini bilmediğimizden, belirli bir ortalamada sohbete başlarız. Bunun ortalamasını da daha önce etmiş olduğumuz sohbetlerden ve kendimizden alırız. Hangi soru işe yarıyorsa sormaya devam eder, belki daha önce reaksiyon alınan anlarda aynı şakayı bir kez daha yapar, sıradaki konuya belirli bir stratejide geçeriz. Yine de bu, içten pazarlık değil, istemsiz gelişen ve davranış hale gelen bir eylemdir. Yani konuşmalarımızın genelinin, istemsiz bir akışı mevcuttur. 

Sosyal bilimle ilgilenen ve/veya kitap okuyan insanlar daha çok sayıda ve farklı kelimeler ile konuşurken, sayısal ve mekanik alanlardaki insanlar daha az kelime ve bazen minimum sosyallik ile iletişim kurarlar. (bunun sebebi de başka bir yazıya inş) Kelime dağarcığı geniş, sosyal, neşeli, istekli olanın daha çok anı anlatması, şaka yapması ve bir bütünlük halinde konuşması beklenirken az kelime ile konuşan, konuşmayı sevmeyen, hatta insan sevmeyen birinin de daha kısıtlı bir sohbet edeceğini ön görebiliriz. 

Çok konuşmak, dolu konuşmak anlamında mıdır? Elbette hayır. Etrafınızda mutlaka bu insanlardan vardır. Konuşur da konuşur. Her konu hakkında her bilgiyi hem de tek bir nefeste sayarlar ve bu çok uzun süre devam edebilir. Peki, herkes her zaman ''dolu'' mu konuşmalıdır? Buna da elbette hayır. Duruma göre bazen konuşmak, bazen susmak, bazen sadece saçmalamak isteriz. Bilirsiniz:

''her şey, insanlar için.'' 

Yani belirli bir anlatı tarzımız var. ''Ee neler yapıyorsun, kendini anlat, x kimdir?'' dediklerinde bişeyler sıralarız. ''Şurada doğdum, x kardeşiz, y okula gittim, z de oturuyorum'' gibi gibi... Birbirimizi tanımak için bu cümlelere ihtiyaç duyuyoruz. Pekala, bu cevapları aldığımızda karşımızdakini tanıyor muyuz? (evet diyenler için) gerçekten tanıyor muyuz? Tanıyorsak ne kadar tanıyoruz? Bence hiç. Yani kim nereli bilsek ne değişecek? Eğer insanları nerede doğduğuna göre ayıran bir faşist değilsek, hiçbir şey değişmeyecek. Sohbet ilerledikçe kişi zaten kendi anılarından anlatır size nereli olduğunu. Kaldı ki bu ''nerelisin?'' sorusu eski siyasi zamanlarda insanların kendilerini ''diğer olandan'' korumak veya ticaret yapmak için sorduğu bir soruyken, günümüzde ''öylesine'' soruluyor. 

He bunları hiç sormayalım mı? Soralım tabii sohbet olur, boş yapmak olur, daha da önemlisi normlar üzerinden bir ''başlangıç'' olur. -ki ceylan ürkmemiş olur. Sohbete başlarken (doğal olarak) karşımızdakini inceliyoruz: hangi kelimeleri kullanıyor, jest ve mimikleri nasıl, bilgi seviyesi ne alemde, hangi ölçüde deli olabilir diye. Ona göre şekil alıyor ve gidişatı belirliyoruz istemli-istemsiz. Tabii bunlar karşılıklı oluyor ve konum alma işi sessiz bir dans gibi, kendiliğinden akıyor. Temel soruları sorduk cevapları aldık diyelim. Konuşulanlar hakkında bir fikir veya yorumumuz yoksa konu bir yerde kilitlenecek sonra da malum o soru gelecektir: ee daha daha? 

İnsanlar x sene kadar yaşıyor (Tr ortalaması 74 şu an). Gelinen zamana kadar bir ton yaşanmışlık var. Konu nasıl ve ne ara ''ee'' ye gelebilir? Hayatın içinde -hatta zorlarsan dışında- bir sürü kategori varken, hiçbirisinden bahsedemeden nasıl bir çıkmaza düşmüş olabiliriz bu sesli harfleri kullanmak için?


''- Sen bir konu aç da onu konuşalım, ne konuşalım sen söyle.''

(-Ben söylerim zaten de konu ben değilim. Sen ve senin bulamaman bebeğim.)


Yeni bişey bulamayan karşısında konu açan siz olsanız bile, kendi sevdiğiniz ve keyif aldığınız şeylerden konuşmak isteyeceksiniz. Başta ''ee'' diyen, muhtemelen, birkaç cümle sonra yine susacaktır. Aslında bu altın soru (ee daha daha?) konuşmanın pek de ilerlemeyeceğine dair bir gösterge olabilir mi? 

Kişilerle, sosyal medya veya ortak çevre vasıtasıyla tanışıyorsak az-çok ilgi alanlarını biliriz ve bu ilgi alanları doğrultusunda onlarla tanışmak isteriz. Sert farklılıklarımız yoksa, tanışmak için birbirimize şans ve zaman veririz. Oturup sohbet ederken de bu ortak noktalar etrafında konuşur, konuşurken konu konuyu açar ve bambaşka yerlere gelir. Öyle ki, sohbetinden keyif aldığımız kişilerle saatlerce yorulmadan konuşabilir, sohbetten tatmin duygusu, keyif ve anlaşılabildiğimize dair hislerle ayrılırız. 

Belki de en mantıklısı, kendimizi tanımak, farkındalıkları arttırmak, bilmek ve sadece beğeni üzerinden değil de, aynı dili konuştuğumuz (ne güzel bir kalıptır bu), bazı ortak zevklerimizin olduğu, ortak dünya görüşümüzün olduğu kişilerle sohbet etmektir. Bu, hep aynı tarz ve kendinize benzeyen insanlarla tanışın demek değil, sadece ortak payda detayını es geçmeyin. Dış görünüş elbette önemli fakat güzel bir sohbetten alınan haz, daha uzun süreli ve tatmin edici olacaktır. 

''Eee güzel kız, anlatsana, neden ben?''